1855.120112*"..nihayet öldüğümü nerden bileceksin" diyor orhan baba.. bilmezsin elbet nasıl harap ve bertaraf kendimi sana esir ettim ben nasıl bulamadın ki beni gözlerinde.
'ağlamadan git' parçaları eşliğinde sana çekmekteyim her nefesimi(monte carlo'lu).
"karşında durup havadan sudan bahseder gibi diyorsun ki 'git!'" diyenler de var..
sen bana git bile demedin..
"ben nasıl giderim ben" diyorlar..
"ozaman sen gitme.." diyorum bırak o gitsin?
"sen kal olduğun yerde o gitse de gitmiş olmaz" diyorum? kime diyorum?
şu anki pisikolojik travmamı anlatacak kelime yok sayılır hani kifayesizlik bu olsa gerek bende her şey kifayesiz.
nedir zaten bu kifaye falan filan.. 'kifayesiz' bile kifayesiz...
ben şuanda sulu gözlü bir çoçuk gibi ağlamaklı ama ağlamadan burnumun akmasını çekmek istiyorum desem kimileri biyerleriyle bana sırıtacaktır büyük ihtimalle. bende biyerlerlerimle onlara cevap olmam mı sanırlar acaba ki bu denli rahat bitarflarını güldürebilirler?
artık kendimi toparlamam gerektiği kanaatine okadar yakınım ki bunu görebiliyorum. "ah şu kanaat bir gelse de toparlansam" diyorum kendi kendime.
bunları derken bir parçayı daha geride bırakıp başka bir parçaya geçmiş oldum ama sanırım bunu değiştireceğim. şu durumuma pek uygun pek alakadar ve elemliliğime yakışır bir hava oluşturacak gibi değil..
bu cümlenin de altından girip üstünden çıkıp boktan bir hale gelmesine vesile olduğum için kendimi kınıyorum. insanın kendine yaptığı en kötü şey kendini kınaması olmasa da etkili bir azarlama olabilir düşüncesindeyim. kendimi çok etkili azarlamış olacağım ki elemliliğim gözlerde nemlilik haline gelme eğilimini artırmış gibi görünüyor. bu cümlelerin gerçekten başıyla sonunun takibatını yapmakta güçlük çekiyorum. eğer sizinde böyle güçlükleriniz varsa lütfen bana bildirin, çünkü ben attığım her şeyin sorumluluğu sahibiyimdir. bununda sahibiyim. sahip olunacak en iyi şey belkide sorumluluktur.. neyseki bende bir tane var ki toparlanma anlamında ivme katedebiliyorum gayet hızlı şekilde. sizde bunu farketmişsinizdir tabiki.
bu parçayı da bir türlü değiştiremedim gitti belkide yazmaya bir ara vermeliyim. gerçekten bunun ne boka yaradığını da anlamış değilim..
şu lanet parça neyseki sona erdi..
şimdi çalsa bir ferdi..
aman Allahım ne kafiye yaptım. şimdi de kendimi biraz takdir edeyimde moral sinirlerim biraz sakinleşsin düşüncsindeyim. ferdi olmsada duruma uygun bir parça seslenmekte şu dakikalarda. şu dakikalardan kasıt 18.15 dir. meraklılara ve ayrıntı sever arkadaşlara bir ayrıntı olsun bu..
-başka detay-ayrıntı isteyenler lütfen bana bildirsin.-
ben gerçekten bunun da sorumluluğundayım. ve 'penceremden kar geliyor' parçası beni duygu seline boğmak üzere..zaten ben de ne zamandır bir duygu selim olsa da sağ salim boğulup çıksam diyordum. gerçekten harika bir zamanlamayla beni yakaladı. ve duygu selime ramak kaldı.. gittim gidiyorum derken aklıma gelen bir espiri kendi duygu selimden aldı.. kahretsin gene kaçırdım selimi.
'ne desem boş be birader' li bir cümle gerçekten durumun izahında iyi bir başlangıç olabilridi. ama ben yapmıyorum. açıklmasını da yapmazdım ama şu sorumluluğum varya of o sorumluluk duygusu... "tamam açıklıyorum be çatlamayın!" diyerek çatlama eğilimli piskopatların çatlaklıklarının önüne geçtiğimi düşünüyorum. o açıklayacağım şeyin ne olduğunu gerçekten unuttum çatlayanda çatlasın lan.
başka bir parça seslenirken yeniden duygu dolmaktan kendimi almıyorum. meğer ben ne 'duygusalım' mışım. hatta böyle romantik falan fıstık şiir yaparaktan kendimi dökebilirim. hatta dökmeliyim bu duygumudur nedir şişkinlik yapmasın! -gerçekten çok gülerim- tamam şimdi bir şiir -akrostijli falan hemde- gelsin baklım nasıl duygu doluşmuşluğudur bu. akrostijin ne halt olduğunu bilmeyen zati mühteremler kendilerini bende soyutlayabilir benim için hiç bir sakıncası yoktur. belirteyim de ben. sonra yok efendim "ben bilmiyordum bekledim açıklamadın çatladım.. hani sorumluluk falan fıstık" gibi itirazlarda bulunulması moralimi sinirlendirebilir. ve sinirli moralim çok kötü ağza alınmayacak küfürler sarfedebilir. ondan sonra gelip bana "etiktir baştan kokar. başıma küfrettin etiğim koktu" denmesin. benim etiğimi baştan çıkartmayın lan. bak yine mevzu ve benim duygu selim dağıldı gitti. ulan ben bir duygulanamayacak mıyım? tam sinirlenmek üzereydim ki "ulan ben neden sinirleneyim" dedim ve durdum. kendimi durdurabilmem olası gibi görünsede bu her zaman böyle olmayabiliyor. ben söylemiş olayım da sonra gelip bana "sen durdurmuştun şimdi niye durdurmadın?" söylemleriyle gelinmesin. neyse neyse ben duygumdan devam edeceğim. benim duygumu dağıtmayında iki akrostijk yapayım lan. 'simit' üzerine yaparsak kimse "neden yapıyorsun?" der mi? bilmiyorum ama diyenlere hazır bir cevabım olacak. "sanene ulan ben belki simit seviyorum. sana mı battı?" bu kapak her ihtimale karşı hazır bulunsun. beni yormayın siz kendinize takarsınız artık. hadi yapalım şunu dağılmadan. efendim şöyle başlasın: "-sensin sabahlarımın yılıdızı..""-ister çıtır ister tahta olsan""-miğdeme indiririm yapmaz bende sızı""-isyitorsan illa yine istiyorsan""-tek kelime yeter kaydırtmayın yıldızınızı.." ulan ne şiir yazarmışım be. dikkat ettiyseniz simitimle arama girmek teşebbüsünde bulunulanlara da bir laf sokuşturma oldu. ona göre sadece duygulanıp durmayın kendinize bir de pay çıkarın hani 'kaydırtmayın yıldızınızı'. efendim bana bu kadar dugusallık fazla mı ne. nasıl bir kırılganlık çöktü analatamam dokunsalar pırtlatacak halin halindeyim. bir yandan bunla uğraşırken bir başka duygusal patmala yapmış adamın romantikliğini çekiyorum.
'kirli çarşaflara bakıyorum.. git artık' falan. ya arkadaş herkesinde duygu hali başka tabi. bir aşıklı mıdır nedir?.. 'hatam meyletmek' diyor vatandaş. "hangi şiir bu gerçekten çok merak ettim?" diyen varsa ki eminim vardır. size kısaca "avucunuzu duvara dayayıp etrafınızda dönün" düyorum. bunu neden diyorum bilmiyorum. sadece krişelikten uzklaşmak istedim ve başardığımı düşünüyorum. ve insanları zor bir pozisyona sokmuş düşüncesinin inanılmaz bir hazzı içindeyim. kesin şimdi herkes avucunu biyerlere dayamış dönmeye çalışıyordur. neyse ben gerçekten yorgun hallere girdim küçüldükçe küçülüyorum battaniyemde. meraklıları varsa evet kıçımın donma surunundan dolayı battaniyenin altından seyrediyorum yaşama. ağzımdan cıkan buhu dolayısıyla havanın yaklaşık -2.8 derecesinde yaşamıma paralel seyrettiğini söyleyebilirim. "nasıl ulan paralellik?" soru işaretlerine karşı şöyle bir vevap olmak dursun ışıl ışıl beyinler olarak bana teşekkür edeceksiniz. şimdi ben yaşıyorum, yaşamda yaşama evresi bir seyretme hali yani yaşamda ilerlemedir. bunda kimsenin bir sıkıntısı olmaz heralde sıkıntısı olanlar daha önce verilmiş kapağı kendilerine uyarlayıp uydurabilirler. vesselam sıcaklık derecesiyle yaşamda içi içe olduğumuzdan o dereceyide bir seyir halinde değerlendirebiliriz. bizle aynı akışkanlıkta süregeldiği için bir paralellik kavramı da yanlış olmaz tabiki. bu aydınlanma evresinden sonra ışıl ışıl olma evresine bir adım kala bir durun silkelenin bir kahve içip kendinize gelin.(hahahahh hatrıma bir şey düştü bu konunun dışında) sonra şunu bir düşünün. şu derken bu işte: kendimizi başlangıcı ve sonu olmayan bir akar nehirde düşünürsek bizle beraber olan her şey akan nehirde bizle süregelecektir ki nehir akar. akmayan bir nehir nehir değildir. olsa olsa göl olur ki o da şimdi bizim konumuzn dışında başka bir mevzubahis olmaktadır. başka bir gün buna da değiniriz. şimdi değinirsem ışıllıktan gözleriniz körelebilir. bakın sizide ne kadar düşünüyorum. be keşke-olamyan bir duruma yönelik ve olması istemlik dolu bir keşke bu-, keşke siz siz olacak kadar olsaydınızda bende sizinle olsaydım. bu çok talihsiz bir açıklamadır olsa da bu sezon ligi çok önemsemiyoruz. önümüzdeki maçlara bakmanın da bir anlamı olmuyor bu durumda. o yüzden bakmıyoruz. hatat belki başkan biz önemsemezsek top neden durmuyor tribiyle stadlara dalarak bütün futbolcuların toplarını kesme piskopatlığına girişme düşüncesinde olablir. ben bunu buradan söylesemde siz benden duymuş olmayın. ne bileyim ben bir fenerli bulup ondan duymuş gibi yapın. hadi gidin...
1054.120112*-ben şimdi bir yalnızlık seçeyim adını sen koy, sabahlarıma anlamını yükleyerek her güne yeni bir günmüş gibi başlama fırsatım ol?-
bir sabah daha kendini göstermeden edememiş olcakacak ki yine bir sabaha açtım gözlerimi. güneşin hiç geç kalmaması hep imrendiğim bi dakiklik olmuştur.. sen'de aynı dakikliği gösterip her güne gözlerimi açtığımda aklımda yer etmesen olmazdı sanki. aslında 'sen' diyerekten herangi birine hitap ediyor değilim. bu sabah böyle bir hitap hoşuma gider oldu. birilerine itafen yazmak istedim belki. her itaf ikinci tekil şahısa ki üstüne alınacak bir 'sen' yok malesef. neyse bozuntuya vermeyelim :) sen... sen ki aklımın en ücralarının yegane hakimi. (bu kadar da olmaz di mi:)) sen.. sen ki her sabah güneşten önce günüme doğan biriciğim. her sabaha özlemle uyanıyorum. aklıma gelişindeki kavuşma anı güneşin penceremden odama sızmasıyla gözlerimi açmamdaki saniyelik dilim. anlık mutluluğum sadece bundan ibaret. gün bütün dobralığıyla yokluğunu yüzüme vurana dek.-bu birkaç satır benim bilebileceğim bir gerçek dışılığa sahip oldu. hani güneş hiç bir zaman doğar doğmaz odama dolmadı(kahretsin). yani güneş ters kalıyor biraz. bazı sabahlar "ulen bi gün de şu taraftan doğsan" diye aklımdan geçirmiyo değilim. olmuyor tabi. bu da her sabah totomun donması durumundan yataktan çıkamadığım için bi'yerlere geç kalmama sebep oluyor. hep güneş yüzünden.:) böyle de bağlarım yani bahane kılıf vs. üretmekte üzerime yoktur, gerçi bu biraz uç oldu..
kahvaltı öncesi bir kaç satır işlemeyi sevmeye başladım diyebilirim. (böyle sevgi tomurcuklarımı tutamıyorum içimde bak hemen de söyleyiverdim:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder