...bütün ihtimalleri altüst ederek birden sabahıma doğuşun yok mu hani ...yine ...yeniden ...yaşamadığımın anısını canladırarak gözlerimde.
...ve bana yaşattığın kaçıncı film şeridi tekrarı bu bilmiyorum hayatımın geçtiği gözlerimden... Başrolde sen!

29 Nis 2012

bir meçhule doğru



Kendime sığmayışlarımda kelimelere sığınmış
Buluyorum kendimi
Bir kaç kelime nekadar 'sen' olabilirse..

Olabildiğince seni anlatyorum karanlığıma..
Bıkmak usanmak bilmeden anlatıyorum
Ben'den ödün verdiğimce...

Hani karanlığımda ses oluşun yok mu
Zifirinden tüm kuytukarımı saran..
Derinden...
Ta derinden...

Bana koşuyor gözlerin,
Yalnız gözlerini seçebiliyorum
Karanlığın koynunda..

Olabildiğince körkütük cümlelerle
Bir gelmek istiyorum..
Karanlığın çizdiği çemberin şeffaf surlarından
Bir adımda gözlerine..

Bir adım.. bir adım daha sana..
Karanlığın boğoşunda kaybolana dek..
Ramak kala gözlerinin bi'anına..

Bir an ki asra bedel...
Kayboluşun kaç asır oluyorsa..
Okadar asrın ihtiyarlığını omuzlarıma yıkarak..
Üstümden geçiyor
Kum saatinin asırlık taneleri...

Belkide ilk kez karanlığa isyanım geliyor
Bilmeden..
Hiç olmayan sen'in karanlık olduğunu..

Sonraları anlıyorum..
Mahçupluğumla bir kez daha ta derinden
Gömülüyorum..
Sarmaş dolaş karanlığın koynuna..

Kayboluşun gibi kaybolmayı bekliyorum..
Sessizliğin çığlık uğultusu zihni darp ederken..

Yitik mısralarımın
Satır aralarında kaybolmak istiyorum..
Belki bir asır fark edilmeden yokluğum,
Bir meçhulde meçhul olmak istiyorum...

27 Nis 2012

soru işareti.. soru işaretleri...

Bekler değildir, ansızın yakalanır bazen insan.. Beklenmedik anların daniskasına işarettir gidiş...



Ne yollar gitmekle ne sancılar beklemekle biter artık.. eser kalmayınca  'sen'den… Sen sen ol 'sen' e dikkat!



Nerdesin? Ben nerdeyim? Biz nerdeyiz? O nerde?...

Bir 'sen'le başlayan soru işareti ardınsıra nidaları da beraberinde getirir elbet…



Hiç bilmiyorum.. Esasen seni, beni, kimi, neyi, nerde, nasıl..??? Ben.. Ne ile, ne gibi.. ne...?? Sadece 'ne?' bile kendi çapında ne büyük soru işaretidir..

Bunu anlatabileceğim bir kifaye bilebilseydim başka çıkmazlara vesile olan soru işaretleri de soru olmazdı bana muhakkak..



Bana, bende, beni, benim vs. işte ne koyarsan o gelir öznenden sonra 'sen'e hitaben.. 'sen' ne isen artık!?.. Artık.. saltık.. baltık.. battık.. bazdık.. basıldık.. bastık.. bas... bas bile yeter bazen... Bazen basarsın az gelir saz sözsüz.. bas vurursun.. Bazen çoktur ritmik esas.. sözsüz ritim her ne haltsa o olur bilhassa söylenecek söz yoksa.. söz varsa özlü olmalı sözcük ki sözün özünün anlamı irdelene dursun.. derinine dek.. serinine dek...  bir de demi gelene dek çay beklenmeli ki.. demlenmeden açılmaz mizaç.....

26 Nis 2012

bu ikinci tekil şahıs



Bırak yakamı diyorum içten gelen 'sen' li başlayan cümlelere.. İçeriye sızdıkça alt üst buluyorum kendimi..
Harabe bir duvardır, yıkılmışlıklardan sora 'ben'.. ve en nadide eseri zamanın yıpratmışlığının.. Bir 'sen' eksik demeye varmıyor dilim...

Başka hiçbir ikinci tekil şahıs 'sen' olmadı.. 
-Özlüyor muyum?
Neyi özlediğimi bilmiyorum..
-Yaşıyor muyu?
Yaşadığımı varsayarak zaman geçiriyorum.. Zaman geçiyor.. ben ölüyorum..

Bilincinde olmak nekadar iyidir kimbilir günden güne hayattakı varlığının erimesinin.. Zamana yayılan acılar artarak çoğalır da olur zamanla...
Çaresizlik ne güzel şey gelir.. piskopat eğilimli birkaç an üstüne.. Uyuşukluk hissi de şahanedir tabi... Fakat inciten bir yanı olmalı 'sen' in..

23 Nis 2012

yağmurdan sonra

damağımda tadının
aklımda gözlerinin kalmışlığı
mıh gibi dondurdu zihnimi..

düşünmemeyi düşünememe bocalamasıyla
boşlukta salınan bir tüy misali...

aklım sana şaştı;
sana uzaklığım kendimden daha yakın.
kaçtıkça yakalayan bir kırağı el..
durdukça donduran sıcaklığı...

21 Nis 2012

yapışkan notlar


En ücra sokaklar kadar ıssız kaldım.. Çok ağır damara maruz bırakıyorum kendimi.. açlığı bastırmanın etkisini gözeterek.. Fakat damar dozajından olsa gerek iyice takatsiz kalmışlığın gibisindeyim..
Ve biraz daha damar sonrasında bir şiir gelecektir sanırım.. daha ilk dozda kafayı bulmuşluğuma bakılırsa hani...

Bu bu filmin üstüne alınan bu dozaj ölüm üzerine düşünceleri de beraberinde getiriyor ister istemez.. Hiç değişmiyor ölüm gerçeği! Bazen hiç olmadık zamanda geldiği söylenir yürek sancısının.. Bilmiyorum.. Erken gelen ölümün ayrılık rüzgarı daha kavurucu olur bilhassa.. Gerçi her ölüm erken gibi gelir.. Bilmiyorum.. Söz konusu ölümse her nekadar bilmiyorum'lara düşsede söz az gelir.. Bense hiç bilmiyorum.. Ne ölümü ne kavrulan bir yüreğin kavuran sancısını...

Parçalarla orantılı olarak giderek ağırlaşıyor başım yastığımda.. Bu pazar poşetlerinin yol uzadıkça ağırlaşması gibi bir durum. Ağırlık hep aynı da ağırlaşıyor işte..
Şiir olabilme ihtimali ise bayılan bir adamın nasıl şiir yazabileceği soru işaretlerine dayanarak ufaldıkça ufaldı.. ufalıyor...




'22.45'
Bu hiç geçmeyen bir zaman noktasına işaret.. Açlık durumumun hissizliğe dökülmesi tahmin ettiğim olası durumsal iyileşmenin yanından bile geçmiyor.. Açlığı bastırabilmişlikle kendimi başarılı saymalı mıyım? Hiç sanmıyorum...

Uykuya yenik düşmek istiyorum artık.. Bir direnme durumu sözkonusu bile değil.. Uyuyakalmakla uyuyamamak arasında bir yerdeyim.. Aşırı dozdan gidici bile olabilirim....

18 Nis 2012

kül vakti

Kayda değer bir kelam eksikliği içinde elim bir şeyler karalamaya gitti saatlerindeyim.. Bir bunalım hava günün bütün sosyal hareketlerine gem vurmakta. Kendime kapanıp kendimce geçirilecek bir dolu güne merhaba.. Bir Ezginin Günlüğü esintisiyle başlamak iyidir.. varsın süregelsin kahvaltı sonramın ilk dakikalarından beri..

Hayat akışının değişkenliğine şaşırmıyorum artık.. ve bir çocuk zihni tazeliğinden uzaklaşıp her şeye tepksiz monutonluğun esiri olma korkusu büyüyor gözümde...


 
    Ve bir kül vakti... Seni sadece bir an düşünüyorum ki o da yirmi dört saat sürmekte...

14 Nis 2012

neyse o olsun.. breh breh..


yağmurlara uyanmak olmasa tadı çıkmazdı akşamdan kalma yalnızlığın...

gözlerim kapalı yazıyorum.. kaybetmeye kıyamadığım hayalinin sebebinden.. breh breh.. ne peydahsan geceme gitmek de bilmedin günlerce.. ve bitmek de bilmedin düşlerce.. haksız sayılır mıyım bilmiyorum..

yazmamak meylimin daha güçlü olduğu bu saat diliminde aklımda tek bir "sen" yokken sarfedilmiş bir kaç satır "sen" olsan kimbilir ne sayfalarca dillenir.. yalnızlığın bir boyutu bu olsa gerek.. hani kimsenin olmayışı zihnin uğultuları arasında yankı bulacak.. kafayı yedirten sessizlik de başka bir boyutu olsa gerek yalnızlığın..

kendimi rüzga kaptırıp uçasım gelir... sonsuzca boşlukta savrulasım.. senli bir rüyadan ayılana dek...
01.44/14.04.12

5 Nis 2012

daha bi sonrası



neyin teleffuz olamayışıysa bu zihnimde.. bir araya gelemeyen kelimeler zincirlemesi.. zamansız duvardan duvara vuran kendini..
göz ucuyla zamanı yakalamaya çalışırken ani bir sen inmesiyle kaçırdım her şeyi.. bir ikinci tekil şahısa darman duman olmayagörsün insan..
çok sıkıntılı gelir bu cümleler böyle herangi bir zordan kaynaklanmıyorsa.. öyle ki kuscam sandım hani..:) belli depresif perdelenme zamanlarında olduğu tadı vermez tabi.. şöyle bir aşk yakalayasım geldi mesela..  sonra aşkı kaçırsam da enkazı olarak ben baki kalırım enazından.. sonra bazı bazı şarkıların tınıları daha bi derin gelir.. can yakar.. tatlıdır da bazı bazı bu can yanmaları.. sonra sigara daha bi içten çekilir.. daha bi sonra daha bi karşı koyuş ruhuyla uyanırsın sabahlara.. evet evet bi ölüp can bulmalı taze taze... hazır vakit varken zamanı durdurmalı bir güzelin gözlerinde.. daha bi sonrasında zaman hiç olmayacaktır vesselam..

hani bir buse gibi düşsen sen düşüme.. sabahlar varssın olmasın.. düşüm dünyam olsun bütün gün.. dünyam sen ol düşünüp durduğum kadar.. her an...


2 Nis 2012

zamanı unuttum

nelere geç kaldığımı anlamak bile güçleşmeye başladı artık.. bir yıl sonra bile beni neyin beklediğini kabataslak bile bilememe durumu anlatılamıcak derecede boktan bir durum.. böyle ufak bir kurdun zihnimde gezinmesine izin vermiş olsam o bir yıl olmadan zihnimden eser kalmazdı eminim.. neyseki unutkanlığım bana yaşama şansı tanıyabiliyor.. gerçi unutkanlığım olmasa zihnimde gezincek bir kurt da olmazdı.. en azından bir yıl öncesinden olabileceklere yönelik bir takım adımlar atabilirdim.. geleceğimi unuttum.. zamanın akışkanlığını unuttum çoğu zaman.. geçen zamanların nasıl geçtiğini anlamadığımı farkettiğim anlarımı unuttum.. ara ara farkedip farkedip unutulan bir şey oldu mesela bu farketmeler! ne farkındalıkmış ama...
bu tarih buraya böyle atıladursun en azından iki yıl sonra geriye dönüp baktığımda bişeylerin şu sıralar halen yoluna koyulabilir olması durumu gözüme çarparak ardınsıra vahlanmalara söz düşürmez umarım....