...bütün ihtimalleri altüst ederek birden sabahıma doğuşun yok mu hani ...yine ...yeniden ...yaşamadığımın anısını canladırarak gözlerimde.
...ve bana yaşattığın kaçıncı film şeridi tekrarı bu bilmiyorum hayatımın geçtiği gözlerimden... Başrolde sen!

23 Eki 2012

sadece gel..



.......ne sensiz bir parçamın akıbeti belli kalır bende ne de bir sensiz ben var olabilrim..
 bir durakta hiç bir dolmuşu beklemeden amacsızca beklerken dahi
 seni beklediğimi farkediyorum...                   
sonra donarcasına usuyorum yokluğundan arta kalanımla         
                    kalp sancılı saatlerimde..        
GEL!!                 
          ..deli gibi titrerken deli gibi özlüyorum sıcaklığını...!!!

18 Eki 2012

çok mu tuhaf?



....ve çok tuhaf di mi? sarhoşluğun esiri gibiyim. alkol yerine damarlarımda dolaşan sek aşk nelere kadirmiş... bunun ne olduğunu bilebildiğim sanılmasın. aşk ayyaşı olduğumu iddia edecek kadar sarhoşum ve belki hiç aşkı tatmadım... bilmemek kalbe nasıl bir ızdırap yaşatmış olacak ki belki de onun sendelemesi sarhoşluğu yaşatır.
evet bilmemek... duvara yaslı bir elin ardında ne olabileceğini dahi bilmekten aciziz. belki çok da alakasız olmayacak bir şekilde bilmemenin sınırsızlığına açılan bir kapı aralığı olarak bilinebilir bu... sonsuz bilinmeyene adım attığın her anın yaşattığı travma gibisi yok. ve en çok da neyin kafasında olduğunu bilmemek durumu iyi gelir bu travmatik hallere... o halde siz siz olun neyi bilmediğinizi çok bilme peşinde olmayın. -bunu söylemeye haddim varsa.


korku mu?

  
  
     saçma sapan işerin peşinden başımı kaldıramıyorum.. bir boş gezenin boş kalfalığı saatinden  yazıyorum dost.. ve dostlukların dost kalmaması benim için korku vesilesi olmuyor değil artık.. sadece bukadar.. sadece bu... korku....
 ...bak işte bir sokak karanlık ve boş! kimsenin ayak basmayacağı kaldırımlarım olsun ister miyim?

26 Eyl 2012

mazi olunulabilir


insanın hiç aklına gelmeyen ihtimaller yakasına yapışır olabirmiş.. bir gün geçmişe gömülüp üzerine perde çekilen bir anı olarak kalabilirmişim.. bunu çok iyi bilmiyorum belki fakat olabilmesi oldukça ihtimalli bir gelecek.. ve geçmiş olmak.. bir dünden ibaret olmak.. yalnız, belki geceyle başbaşa kalındığında akla gelebilecek olmak... unutulmaya yüztutmanın ibareleri olsagerek.. bunu kabul edebildiğinde daha kolay gidebilir belki insan hiç bilmiyorum.. bilmek de düşünmek de istemiyorum aslında zira gitmeyi hiç beceremedim... 
gidebilmiş olmak geride neyin kaldığını merak etmemeyi gerektirir.. yoksa hep biryerlerde kalmışsınızdır ve orda yaşayan bir parçanıza katlanmaktan başka seçenek bırakmamışsınızdır kendinize...

2 Haz 2012

uzun zaman üzerine

Uzun mu zaman oldu ne? Nasıl belirtimlemem gerektiğini bilemediğim anların rüyasındayım.. Anlar ki gerçekliği bile rüya timsali gibi görünüyor benim için. Zamanın nasıl geçtiğinden hiç haberim olmadığını farkediyorum bir gece sularında.. O gece suları tam olarak şu an'a işaret.. Kendimi tatlı bir esintiye bırakmışken neleri gözardı edebilmiş olduğumu düşünüyorum.. Dünyası değişmiş ay gibi yörünge sendelemeleri yaşarken telafi edebildiğim kadar telafi etmeye çalışıyorum gözardılarımı..

Uzun zaman gibi göze görünen zaman, hiçbir zaman okadar uzun değil.. Zaman su.. nasıl ki bir nehirden akan her su tanesi yalnızca bir kez oradan geçiyorsa zamanın tiktakları arasında akan her dakika yalnızca bir kez geçiyor hayatımızdan.. Ve bu gün 'zaman nasıl da geçti' diyecek kadar bile durduramadık zamanı.. Yarın da bu günden çok farklı olmayarak yaşanamıyacaklığıyla akıp geçecek zamanın tiktakları arasından... Ve bu gece, bu günün tekrar yaşanamayacağına üzülürken yarın tekrarlanmayacak bir başka gün için kapatıyorum gözlerimi..

2 May 2012

çember çember karanlık



ne sabahım belli ne geceyim
bir virane gönlün sürgünü elim..
var halim bambaşka, kendime elim
ne zifiri oldu gece ne de sen geldin...

korlardan kor beğendim niceleri,
taht kurdum küllerinden..
kuruttuğumu sadığım geceleri
toprağına yaş sundum ben...

etraflıca yoklardım gözlerini
karanlığın koynunda kör-kütük..
gözlerine değinceye dek,
yol biçtim kendime karanlığın çemberini...

29 Nis 2012

bir meçhule doğru



Kendime sığmayışlarımda kelimelere sığınmış
Buluyorum kendimi
Bir kaç kelime nekadar 'sen' olabilirse..

Olabildiğince seni anlatyorum karanlığıma..
Bıkmak usanmak bilmeden anlatıyorum
Ben'den ödün verdiğimce...

Hani karanlığımda ses oluşun yok mu
Zifirinden tüm kuytukarımı saran..
Derinden...
Ta derinden...

Bana koşuyor gözlerin,
Yalnız gözlerini seçebiliyorum
Karanlığın koynunda..

Olabildiğince körkütük cümlelerle
Bir gelmek istiyorum..
Karanlığın çizdiği çemberin şeffaf surlarından
Bir adımda gözlerine..

Bir adım.. bir adım daha sana..
Karanlığın boğoşunda kaybolana dek..
Ramak kala gözlerinin bi'anına..

Bir an ki asra bedel...
Kayboluşun kaç asır oluyorsa..
Okadar asrın ihtiyarlığını omuzlarıma yıkarak..
Üstümden geçiyor
Kum saatinin asırlık taneleri...

Belkide ilk kez karanlığa isyanım geliyor
Bilmeden..
Hiç olmayan sen'in karanlık olduğunu..

Sonraları anlıyorum..
Mahçupluğumla bir kez daha ta derinden
Gömülüyorum..
Sarmaş dolaş karanlığın koynuna..

Kayboluşun gibi kaybolmayı bekliyorum..
Sessizliğin çığlık uğultusu zihni darp ederken..

Yitik mısralarımın
Satır aralarında kaybolmak istiyorum..
Belki bir asır fark edilmeden yokluğum,
Bir meçhulde meçhul olmak istiyorum...

27 Nis 2012

soru işareti.. soru işaretleri...

Bekler değildir, ansızın yakalanır bazen insan.. Beklenmedik anların daniskasına işarettir gidiş...



Ne yollar gitmekle ne sancılar beklemekle biter artık.. eser kalmayınca  'sen'den… Sen sen ol 'sen' e dikkat!



Nerdesin? Ben nerdeyim? Biz nerdeyiz? O nerde?...

Bir 'sen'le başlayan soru işareti ardınsıra nidaları da beraberinde getirir elbet…



Hiç bilmiyorum.. Esasen seni, beni, kimi, neyi, nerde, nasıl..??? Ben.. Ne ile, ne gibi.. ne...?? Sadece 'ne?' bile kendi çapında ne büyük soru işaretidir..

Bunu anlatabileceğim bir kifaye bilebilseydim başka çıkmazlara vesile olan soru işaretleri de soru olmazdı bana muhakkak..



Bana, bende, beni, benim vs. işte ne koyarsan o gelir öznenden sonra 'sen'e hitaben.. 'sen' ne isen artık!?.. Artık.. saltık.. baltık.. battık.. bazdık.. basıldık.. bastık.. bas... bas bile yeter bazen... Bazen basarsın az gelir saz sözsüz.. bas vurursun.. Bazen çoktur ritmik esas.. sözsüz ritim her ne haltsa o olur bilhassa söylenecek söz yoksa.. söz varsa özlü olmalı sözcük ki sözün özünün anlamı irdelene dursun.. derinine dek.. serinine dek...  bir de demi gelene dek çay beklenmeli ki.. demlenmeden açılmaz mizaç.....

26 Nis 2012

bu ikinci tekil şahıs



Bırak yakamı diyorum içten gelen 'sen' li başlayan cümlelere.. İçeriye sızdıkça alt üst buluyorum kendimi..
Harabe bir duvardır, yıkılmışlıklardan sora 'ben'.. ve en nadide eseri zamanın yıpratmışlığının.. Bir 'sen' eksik demeye varmıyor dilim...

Başka hiçbir ikinci tekil şahıs 'sen' olmadı.. 
-Özlüyor muyum?
Neyi özlediğimi bilmiyorum..
-Yaşıyor muyu?
Yaşadığımı varsayarak zaman geçiriyorum.. Zaman geçiyor.. ben ölüyorum..

Bilincinde olmak nekadar iyidir kimbilir günden güne hayattakı varlığının erimesinin.. Zamana yayılan acılar artarak çoğalır da olur zamanla...
Çaresizlik ne güzel şey gelir.. piskopat eğilimli birkaç an üstüne.. Uyuşukluk hissi de şahanedir tabi... Fakat inciten bir yanı olmalı 'sen' in..

23 Nis 2012

yağmurdan sonra

damağımda tadının
aklımda gözlerinin kalmışlığı
mıh gibi dondurdu zihnimi..

düşünmemeyi düşünememe bocalamasıyla
boşlukta salınan bir tüy misali...

aklım sana şaştı;
sana uzaklığım kendimden daha yakın.
kaçtıkça yakalayan bir kırağı el..
durdukça donduran sıcaklığı...

21 Nis 2012

yapışkan notlar


En ücra sokaklar kadar ıssız kaldım.. Çok ağır damara maruz bırakıyorum kendimi.. açlığı bastırmanın etkisini gözeterek.. Fakat damar dozajından olsa gerek iyice takatsiz kalmışlığın gibisindeyim..
Ve biraz daha damar sonrasında bir şiir gelecektir sanırım.. daha ilk dozda kafayı bulmuşluğuma bakılırsa hani...

Bu bu filmin üstüne alınan bu dozaj ölüm üzerine düşünceleri de beraberinde getiriyor ister istemez.. Hiç değişmiyor ölüm gerçeği! Bazen hiç olmadık zamanda geldiği söylenir yürek sancısının.. Bilmiyorum.. Erken gelen ölümün ayrılık rüzgarı daha kavurucu olur bilhassa.. Gerçi her ölüm erken gibi gelir.. Bilmiyorum.. Söz konusu ölümse her nekadar bilmiyorum'lara düşsede söz az gelir.. Bense hiç bilmiyorum.. Ne ölümü ne kavrulan bir yüreğin kavuran sancısını...

Parçalarla orantılı olarak giderek ağırlaşıyor başım yastığımda.. Bu pazar poşetlerinin yol uzadıkça ağırlaşması gibi bir durum. Ağırlık hep aynı da ağırlaşıyor işte..
Şiir olabilme ihtimali ise bayılan bir adamın nasıl şiir yazabileceği soru işaretlerine dayanarak ufaldıkça ufaldı.. ufalıyor...




'22.45'
Bu hiç geçmeyen bir zaman noktasına işaret.. Açlık durumumun hissizliğe dökülmesi tahmin ettiğim olası durumsal iyileşmenin yanından bile geçmiyor.. Açlığı bastırabilmişlikle kendimi başarılı saymalı mıyım? Hiç sanmıyorum...

Uykuya yenik düşmek istiyorum artık.. Bir direnme durumu sözkonusu bile değil.. Uyuyakalmakla uyuyamamak arasında bir yerdeyim.. Aşırı dozdan gidici bile olabilirim....

18 Nis 2012

kül vakti

Kayda değer bir kelam eksikliği içinde elim bir şeyler karalamaya gitti saatlerindeyim.. Bir bunalım hava günün bütün sosyal hareketlerine gem vurmakta. Kendime kapanıp kendimce geçirilecek bir dolu güne merhaba.. Bir Ezginin Günlüğü esintisiyle başlamak iyidir.. varsın süregelsin kahvaltı sonramın ilk dakikalarından beri..

Hayat akışının değişkenliğine şaşırmıyorum artık.. ve bir çocuk zihni tazeliğinden uzaklaşıp her şeye tepksiz monutonluğun esiri olma korkusu büyüyor gözümde...


 
    Ve bir kül vakti... Seni sadece bir an düşünüyorum ki o da yirmi dört saat sürmekte...

14 Nis 2012

neyse o olsun.. breh breh..


yağmurlara uyanmak olmasa tadı çıkmazdı akşamdan kalma yalnızlığın...

gözlerim kapalı yazıyorum.. kaybetmeye kıyamadığım hayalinin sebebinden.. breh breh.. ne peydahsan geceme gitmek de bilmedin günlerce.. ve bitmek de bilmedin düşlerce.. haksız sayılır mıyım bilmiyorum..

yazmamak meylimin daha güçlü olduğu bu saat diliminde aklımda tek bir "sen" yokken sarfedilmiş bir kaç satır "sen" olsan kimbilir ne sayfalarca dillenir.. yalnızlığın bir boyutu bu olsa gerek.. hani kimsenin olmayışı zihnin uğultuları arasında yankı bulacak.. kafayı yedirten sessizlik de başka bir boyutu olsa gerek yalnızlığın..

kendimi rüzga kaptırıp uçasım gelir... sonsuzca boşlukta savrulasım.. senli bir rüyadan ayılana dek...
01.44/14.04.12

5 Nis 2012

daha bi sonrası



neyin teleffuz olamayışıysa bu zihnimde.. bir araya gelemeyen kelimeler zincirlemesi.. zamansız duvardan duvara vuran kendini..
göz ucuyla zamanı yakalamaya çalışırken ani bir sen inmesiyle kaçırdım her şeyi.. bir ikinci tekil şahısa darman duman olmayagörsün insan..
çok sıkıntılı gelir bu cümleler böyle herangi bir zordan kaynaklanmıyorsa.. öyle ki kuscam sandım hani..:) belli depresif perdelenme zamanlarında olduğu tadı vermez tabi.. şöyle bir aşk yakalayasım geldi mesela..  sonra aşkı kaçırsam da enkazı olarak ben baki kalırım enazından.. sonra bazı bazı şarkıların tınıları daha bi derin gelir.. can yakar.. tatlıdır da bazı bazı bu can yanmaları.. sonra sigara daha bi içten çekilir.. daha bi sonra daha bi karşı koyuş ruhuyla uyanırsın sabahlara.. evet evet bi ölüp can bulmalı taze taze... hazır vakit varken zamanı durdurmalı bir güzelin gözlerinde.. daha bi sonrasında zaman hiç olmayacaktır vesselam..

hani bir buse gibi düşsen sen düşüme.. sabahlar varssın olmasın.. düşüm dünyam olsun bütün gün.. dünyam sen ol düşünüp durduğum kadar.. her an...


2 Nis 2012

zamanı unuttum

nelere geç kaldığımı anlamak bile güçleşmeye başladı artık.. bir yıl sonra bile beni neyin beklediğini kabataslak bile bilememe durumu anlatılamıcak derecede boktan bir durum.. böyle ufak bir kurdun zihnimde gezinmesine izin vermiş olsam o bir yıl olmadan zihnimden eser kalmazdı eminim.. neyseki unutkanlığım bana yaşama şansı tanıyabiliyor.. gerçi unutkanlığım olmasa zihnimde gezincek bir kurt da olmazdı.. en azından bir yıl öncesinden olabileceklere yönelik bir takım adımlar atabilirdim.. geleceğimi unuttum.. zamanın akışkanlığını unuttum çoğu zaman.. geçen zamanların nasıl geçtiğini anlamadığımı farkettiğim anlarımı unuttum.. ara ara farkedip farkedip unutulan bir şey oldu mesela bu farketmeler! ne farkındalıkmış ama...
bu tarih buraya böyle atıladursun en azından iki yıl sonra geriye dönüp baktığımda bişeylerin şu sıralar halen yoluna koyulabilir olması durumu gözüme çarparak ardınsıra vahlanmalara söz düşürmez umarım....

30 Mar 2012

yaşıyor gibiyim



nasıl ellerim boşlukta anlatamam.. bir akşam üzeri uyandığınızda yağmur sesinin karşılaması gibisi yokmuş meğer.. müzik flan da eşlik etmemeli sadece yağmur olmalı mesela.. hafiften için ürpermeli sonra.. sonra kalbinde sıcaklığı duyulan birileri göstermeli varlığını..
heh işte her şey tamam da ben burda biraz sorun yaşadım.. hala içimde bir ürperti arkadaş, 'kışın ortasında gibi battaniyelere mi gömülmeli?' demeye kalmadan bunun telafi olamacağını anlıyorum.. kendi titrek hallerime rağmen köşeme pusmuş yağmurun tadını çıkarmaya çalışıyorum.. köşemde hayatın tuturduğu ritme kulak misafiri oluyor gibiyim.. hayat üzerimize çarklarını döndürürken açık veriyor gibi bulutlarıyla.. üzerimize düşen yağmur damlalarının her biri tenime düşüyormuşçasına yaşadığımı hissediyorum.. üşüyorum.. evet evet yaşıyor gibiyim.. nefes nefese seni özlüyorum.. yaşadıkça geç kalmışlığın yükü yıkılıyor omuzlarıma.. seni özlemek için nefes alıyorum.. özledikçe yaşıyorum.. yaşadıkça yıkılıyor yılların üzerime.. yıllanmış nefessizliklerim yarınlara yorgun gözlerle bakmam vesilesi artık, velhasıl her yaşam belirtisinde ölüm buluyorum..

28 Mar 2012

küçük dünyalar

kafamda olgunluğa erişmemiş cümlelerim var.. bu yüzden kalame dökülemeyen cümleler.. sadece bunu söyleyebiliyorum.. meğer hiç büyümemişim, kendi küçük dünyam büyük göstermiş beni.. dışarıya başını uzatmaya gör..  olanca varlığıyla asıl dünya yüzüne vururmuş küçüklüğünü..  kendime ne anlatır bu bir kaç satır hiç bilmiyorum.. şimdi anlattığım anlamsızlığı anlayabileceksem ne mutlu olurmuş bana..
küçük dünyalarında kurulmuş nice mekanik insanlar gibi nihayetlenmez umarım gidişâtım.. bu da benim bana temennim olsun...

anlık anlardan biri

nasıl anlatılır ki.. huzur eşiği nedir diye düşünüyorum.. dakika dakika değişiyor bu.. sonra şiir yazmak istiyorum mesela yazdığım zamanlarki ânı yakalayamamış olacağım ki bir şey gelmiyor içimden.. öyle kalıyor kalem gönül ucumda.. kelimeler düğüm düğüm buğazımda misali gibi kördüğüm kalıyorum masa başında.. belli bir masa başım da yok hani temsili olarak belirttiğimi de belirtmiş olayım..
hatırlarında bir hatrı kalmamış gibi kendimi avuttuğumu hissediyorum çarpma çırpma muhabbet müsveddeleriyle..
bu gece yazılcak çok şey var gibi.. geldikçe dökülüyorum.. her anlık durum bildirimi niteliğinde.. kimsenin ilgisini çekmeden ve kimseyi ilgilendirmeden ayrıca...
anlık anlar'dan ne anlaşılır bilmiyorum. iki anlamlılık oluşturdu yanyana böyle gelince bu iki kelime.. anlık anlar sonra anlamaz anlamı da var mesela inceden :) evet bu komik biraz belki kimsenin çıkarmayacağı bir anlam şekli ama biraz da olasılıklar üzerinden düşünmekte fayda var gibi düşünüyorum..

          başka bir gecenin bir başka köründe umursamazlık havasına kapılmış kendince vakit geçiriyordu.. gecenin içinde kendinden başka yankılanan başka bir ses yine mutfaktan geliyor gibiyidi.. bunun dışındaki bütün etkenlerde duyarsızlığı yakalamış gibiydi.. bu gece buna dahi tahammül edemeyecek olduğunu düşünümüş olacak ki kalkıp susturmak düşünceleri gezindi kafasında.. bu geceyi farklı yapan herhangi bir şey olmamasına karşın bunun normal insan davranışı olacak olması ağır basmaktaydı ve öyle yaptı.. 
yatağına döndüğünde biraz üşüdüğünü hissetti ama buna aldırmadı.. bir şeylere duyarsızlaşma alışkanlığı edinmesi durumundan tedirgin olsa da bir süre sonra buna da aldırmadı.. sustu.. kendi sesizliğinin biraz sonrasında bilgisayar ekranı ışığıyla komidindeki sigarasını yokladı ve paketinden bir dal çekip kibritini aldı.. gecenin belli belirsiz karartıları içinde kaybolmuşçasına ağırdı.. ve dakikaların bir okadar belli belirsiz ve dingin ilerlemesinin sinir bozuluğunu farketmek kaçınılmazdı elbette.. kendi zamanının tadını kaçırmamak adına yine sustu.. sustu...
bir nefeste tükenmiş gibi gelen sigarası manasız bir eksiklik hissetme vesilesi oldu.. gecenin eksikliğini gidermesi adına bir radyo açıverdi ses alamamıyı umursamadan.. bu gecenin adı umursamamazlık olmalıydı belki ama okadar umursamazdı ki bir isimi olmasını dahi umursamadı.. öylesine bir geceydi işte.. gözlerinde uyku kalbinde aşk olmayan sıradan bir gece..

25 Mar 2012

yaş işte..

bir yaş süzülsün göz kıyısında usulca.. kimseye hissettirmeden varlığını... böyle bir yaşda neler gizlidir kimse bilemez heralde.. yaşın süzüldüğü göz bile...

24 Mar 2012

itiraf gecesi

bu geceyle ilgili bir şeyler karalamam gerektiğini düşündüm.. bu öyle bir gece ki öyle bir gece işte afillendirmenin alemi yok şimdi. sigaranın boğazımı yakması da gecenin bu saatiyle ilgili herhalde.. çakma küllüğüm de sorun çıkarmakta.. bu gece.. biraz büyümüşüz dedim.. kapalılığım yüzüme vuruldu haklı olarak.. ama sonra bir silkinip kendime gelebildim, her şey benim açımdan açık olabildiğince dile geldi..
03.47 / 24.03.12 itibariyle hatrımda olacaktır eminim..
  
uykusuzluktan gözlerinin şiştiğini hisseder gibiydi ama direniyordu.. nedenini düşünme tenezzülü bile göstermedi kendine.. sadece ekrana baktı, olanları geçirdi aklından.. bir önceki geceye kıyasla daha aydınlık bir gecenin içindeydi daha geç bir saat olmasına rağmen.. odanın aydınlığında bütün ayrıntıları seçebiliyordu bütün karışıklığıyla.. bu göz gezdirme esnasında toparlanması gerektiğini düşündü yaklaşık onuncu kez.. gece yarısı gibi erken uyuyacağına dair düşüncelerinin suya düşmesi bir huzursuzluk vesilesi olması aksine oldukça sakin edalıydı.. saatler süren konuşmanın ve düşünce çokluğunun yorgunluğu vardı bu kez.. sadece uyumak istediğini fark etti.. yeltendi.. şarkıya kulak verdi.. tutunacak bir dal bulmuşçasına omuzlarındaki yükle doğruldu yatağında.. düşündü.. düşündü.. şarkı bitti..



23 Mar 2012

aman ne bileyim ben

mutlu-mutsuz çoğunlukla yalnızlıklı bir geceden yazmaktayım yine yalnızlıklarıma.. hep ne desem boş gelir saatlerinde yalnızlığıma atıflar yapasım gelir hani yine öyle bir zaman dilimini paylaşıyorum.. neden yalnız hisseder insan sorusunun cevabını bukmaktaki kolaylığım beni korkutur derecede oldu sayılır.. neler neler anlatmak istiyorum şu an bilmiyorum.. böyle anlık satırlar oluşturmayı sevmişimdir hep.. belki ilerde satır aralarında kendimi görebileceğim satırlar oluyordur bunlar, şimdi aynada bile göremiyorum kendimi.. anlık durum bildirmesinin tek sıkıntılı yanı işte sağlam olamayan bir giriş sonrasının da sağlam olamayışı.. neyse idare edilebilir nasılsa depresif bir idari bilimler fakültesi öğrencinin kaleminden dökülen herangi bir satır akademik değer ifade etmez.. bunun rahatlığıyla ve rahatsızlığıyla giydirip geçiştirmekte vardı aslında fakat okadat kontrol dışı değilim henüz.. "aman ne bileyim ben" başlığı güzel oldu gerçekten.. durum ifadesi bundan ibaret denilebilir.. ama dikkat ettimde yazdıklarım anları yeterince ifade etmiyor belki biraz daha açıklayıcı olmam gerek bir resim oluşması açısından..
     bilgisayar ekranı ardında kalan her yer zifiri karanlık görünüyordu.. sadece bir elektronik aletin yeşil kırmızı ışığı gözünü alıyordu karanlığın koynunda.. yalnızlık hisleri içinde olması kaçınılmazdı belki de.. tek başına teoman şarkıları dinlenilen karanlık bir geceden ne beklenilebilirdi ki! uzun uzun ekrana baktı ve bunu düşündü, mutfaktan gelen buz dolabı gürültüsüne ve kafa uğultularına okadar duyarsızlaşmıştı ki kulağında yalnız teoman yankılanıyordu.. sabah erken kalkacak olmasına aldırmadan bir kaç saatini daha böyle geçirebilrdi mustafa.. böyle bakınca durumundan çok da şikayetçi olmuş biri gibi görünmedi gözüne.. dizlerinin üstünde bilgisayara eğilmekten sırtı ağrınca şöyle bir doğrulup omuzlarını gerdirdi.. sigarasına göz atmaktanda alamadı kendi karanlığın içinde seçmeye çalışaraktan.. göremedi, kendide karanlığın içinde o sigara paketi kadar belirsizdi beliki.. hatta belki gündüz bile o sigara paketi kadar belirsizdi.. ama bunu düşünmek istmedi teomada kulak vererek.. teoman düşünme diyince düşünmedi.. omuzlarındaki battaniyenin giderek ağırlaştığını hissetti, ne olduğunu anlamadan geçen dört yılın ağırlığı gibi hissetti omuzlarının bu hafif yükünü.. artık hafif olmaktan çıkan bu yükü omuzlarından düşürmek için yeltendi fakat adete vucudu direndi kendine.. temsili yük temsil ettiklerinde daha ağır çekti diyerek gülümsedi kedine, öyle kaldı.. öyle kalmaya devam ediyor sırtının olanca ağırlığıyla...

21 Mar 2012

ulaşılır olmak

kendini çok düşünmeyen(az bencil) herkes böyle düşünmeli gibi.. kimse ulaşılamaz değildir... hani.. neyin kasıntısında olduğunu anlamadığım bazı şahısları çözümlemek üzerine düşüncelerden sonra düşünür oldum böyle... "derdiniz nedir abi!"(argo tabir eki olarak) diyerekten bi havalarına karışasım gelir her seferinde.. ciks giyimli hanımefendilerden bahsediyorum hani burunlarının dikine gitmek zorunda kalan(tamamen gerçek anlamda burun dikine gitme eylemi olarak.)
ne kadar başarılı bir giriş oldu bilemiyorum ama burdan gelmek istediğim mevzu benden bir düşünden ibaret. amiyane tabirle hayatından çıkardığın birilerini doğrudan olarak hayatından uzak tutumak bir ulaşılamazlık etkisiyle durumu kolaylaştırmıyor bence. bunun yerine doğrudan sıradanlığı koruyarak ben burdayım ama senle değilim mesajı vermek en makûlü gibi görünüyor.. alttan alltan ver mesajı :)

17 Mar 2012

kimi uzak..

kimsine uzak kimisine yakındır mesafeler.. mesafe tanımayan gönüllere boştur uzaklık ifadeleri..

bunun devamı olacak birkaç satırı silmek suretiyle yazıdan uzaklaşmış oldum bir hayli ve ne yazık ki benim için uzak hala uzak... mesafe tanımayacak kadar bir gönlün sıcaklığına düşmediğimden belki.. uzaklar uzak.. bekleyen gerçek yakınlıklar karşı koyulmaz derecede karşımda.. güle oynaya bir zamanlar uzak gibi görünün duvarlara toslamaya gidiyorum zaman trenin raylarında.. kimi uzaklıklar okadar uzak değil.. kimi uzaklıklar yakından daha yakın.. kimi bir adım.. kimi bir kaç gün.. kimi bir kaç ay yüz üstü düşürecek bir duvar.. kimi peşinden koşulan kimi ulaşılması istenmeyen bir kısım uzaklıklar.. peşinde abudik gubidik mesafeler alınan..

16 Mar 2012

gece vardiyası

evet bir gece vardiyasının köründen sesleniyorum.. burası zifiri karanlık.. karanlığın peki..  dilimin döndüğünce kendimden bir dirhem benin ta kendisi.. ben derken hiç bir zaman açık vemediğim kadar açık vermemek niyetindeyim yine bu gece...
böyle konuşarakda neyi elde etmeye çalışıyosam bilmiyorum.. belli bir izleyici kitlesine sahip olunduğunda belki böyle gizemli tavırlıklı kelimeler sarfedilebilir.. hani o zaman bile sarfedilir mi? bundan bile emin değilim..
neyse bu böyle kaynayıp gitmiş olsun biz de kendi yağımızda kavrulup gidiyoruz nihayetinde... böle yazarken kendi hevesimi kaçırdığım durumlarımı da hiç sevmiyorum.. hi evet işte blog yazısı böyle bişey olmalı onu seviyorum bunu sevmiyorum ondan bundan biraz olsun şundan olmasın filan... sanırım burdan biyerden bir popilerlik yakalayabilirim.. hani öyle bir arayış içinde olduğum düşünülmesin de bu akımın tesiri altından kalmışlığın neticesi olarak bana da vurur belki bi'yerden...
tamam bütün bu gevezeliğin üstüne itiraf ediyorum bir arkdaşla olan uyku üzeri muhabetinden cevap beklerken can sıkıntısı durumunda karalanmış satırlar oldu biraz bunlar.. ama olsun fena mı oldu içi dökmüş değilde aklımdan bir miktar dökülmüş olanları paylaşmış oldum.. saygılar...

15 Mar 2012

SABAH İŞTE

HAY AKSİ SAATLER BUNLAR MİDE AĞRIMDAN KURTULAMADIM GİTTİ.. SEVGİLİ BLOG(hep böyle yazmak istemişimdi) BU GÜN OKULDA OLMAKLA OLMAMAK ARASINDA KARARSIZLIK YAŞIYORUM.. DAHA ÖNCE HİÇ BUKADAR GEÇERLİ MAZERETİMDE OLMAMIŞTI HANİ.. NEYSE BOŞ YERE ÇENE ÇALMANIN BİR ALEMİ YOK GİBİ.. ESAS OLARAK BU CAN SIKINTILI DURUMUN İÇİNDE ÇAYIMIN OLMASINI BEKLERKEN VAKİT GEÇİRMEKTEYİM.. BU KİMİN UMRUNDA OLUR Dİ Mİ? E OLSUN NEDEN BİRİLERİNİN UMRUNDA OLCAK BİR ŞEYLER KARALAMAM GEREKSİN Kİ? BUNA BELKİ DAHA ÖNCE DEĞİNMİŞİMDİR GERÇİ YENİ KEŞFEDİLMİŞ BİR ŞEY DEĞİL DE ANLIK AKILIMDA BULUNANLAR BUNDAN İBARET HANİ BU HASTALIK DURUMUNDAN SONRA... BÖYLE KOCAMAN KOCAMAN YAZMAK NASIL BİR İZLENİM GETİRİR BİLEMİYORUM.. HALA YAZDIKLARIMI DÖNÜP DÖNÜP OKUMAMA KARARIMIN UYGULAMASINDAYIM.. NEYSE ÇAY OLMUŞTUR SANIRSAM...

14 Mar 2012

hastalıklı

eh biraz hasta mı oldum ne bütün gece kurtulamadığım bir rüya kurgudan dolayı yatakta dönüp durdum.. daha sonra abiyane tabirle motoru bozduğumu anlamak çok uzun sürmedi.. biraz daha dikkat edilmeli.. kışın belki son dakikalarında topu ağlarımızda bulduk... hala biraz baş ağrılıklı sancılı bir durumların içindeyim hastaneye gitmeye direnme sürecim devam ediyor..
ben bunu atlatmalıyım.. bunu hemen atlatmalıyım nasıl olcak bilmiyorum ama atlatmalıyız..

11 Mar 2012

ne garip



her sabaha özleyerek uyanıyosun sonra bir bakmışsın yoksun.. şarkılarda yaşar olmuşsun..

8 Mar 2012

astigmat

bu ağrıdan ölmek üzereyim.. kendime astigmat teşhisi koydum fakat teşhis etmek bir işe yaramadı tabi geçerli bi tedavi şart.. önceleri migren olduğunu düşünürdüm hani oldukça moda falan ama astigmat da fena değilmiş.. benden sora moda anlamında bir ivme katedeceğine kesin gözüyle bakıorum.. şimdi olmasa da ben bu ağrıdan rahmetli olunca kaçarı yok.. sol gözümü koca bir ağrı öbeği olarak hissediyorum vurup kafayı yatmalı..

6 Mar 2012

ödev sonrası

evet yıkılmışlık psikolojisinde tutunacak bir dal aramaktan bahsediyorum tam da şimdi.. ve evet ödev delisi oldum resmen; altı sayfa yazmış olmanın verdiği bitkinliğin bünye sendeletmesinin biraz sonrasının halindeyim..

5 Mar 2012

şöye böyle

beni hiçbir yerde tutan hiçbir şey yok dramasının tam ortasındayım.. ve perde kapanacak ve son bulacak tutunamayışlarım...  evet bunu sevdim ve bunun dışında herangi bişey anlatma ihtiyacı duymuyorum bu sıralar.. ve kişisel ekonomik buhranım aynen devam ediyor öyle ki tek tük dal arkadaş sigaralarıyla idare ediyorum o derece yani.. oluyor böyle hani ekonomik buhramlar sedece devletleri veya toplumları vuracak değilya..
bir şeylerden bahsedeceğime dair şeyler söylemiş olabilrim de ne olduğunu hatırlamıyorum şimdi çok umrumda da değil.. buraya daha santsal ifadeler serpiştirmek isterdim aslında fakat gelin görün ki hiç onun kafasında değilim boş boş hiç bir şey yapmayışları tercih edeciğim nerdeyse bir çabalamalarda bulunmaya neyse ki durum okadar vahim değil.. hala umut vadediyorum diyebilirm kanımca.. şöyle böyle bir halin halindeyim diyelim.. karlı kayın ormanında yürüyorum geceleyin...


29 Şub 2012

günden#4

aç karnına hiç ağzımı açasım yoktu ya iki kelam durum bildirimi yaparım dedim.. pek uğrayamaz oldum da düzenli olarak.. durumu idare etme durumum idare edilebilir sanırım.. her neyse saçmalıyorum işte kulak asmayı verin.. aldığım yeni bir karar yok.. şunu söyleyeyim bir iki güne açlık sınırının altında seyredebilirim neyseki bir miktar makarna stoğum vardı.. günler geçtikçe bunun bilgilendirmesini de yaparım unutmazsam ya da başka bir şey olmazsa mesela ölmezsem falan..

28 Şub 2012

saçma bir

madem burası benden başka kimsenin umursamadığı hatta belki benimde umursamadığım bir köşe oldu burayı saçmalama köşesi ilan ediyorum.. böylesi herkes için daha relax olacak gibi.. hani hiç bir şey düşünmeksizin aklıma gelecek cümle sıralamasını olduğu gibi yansıtma düşüncesindeyim.. ve aslında bu yazı bunun ilk parçası.. insan düşünmüş olmadan ne yazar bilmiyorum elimden geldiğince boş olmamasına özen göstereceğim temennisindeyim yine kendimce..
hi bi de belirteyim bu saçmalama serisi tuğlalarını dönüp dünüm okumıcamda bir süre bir ay sora filan göz gezdirme hakkımı tanıyorum sadece kendime.. kendime saygılarımla...
günlük bişeylerden de bahsedim hazır elim değmişken di mi?.. kış çıktı çıkacak derken soğuklar yine baş gösterdi.. hatta anlamsız bi kar meyli var havada... günlük güneşlik geçinip giderken ne gerek vardı şimdi.. bu yıl yeterince kar gördük diye söylüyorum sevgili blog kar'ı severim yoksa.. sağlıcakla kalayım...



google amcaya relax yazınca minder çıktı bende bu morunu seçtim :D

25 Şub 2012

hiç olmamış oyunu

yeni kazanımlar yeni kaybedişler vs. hayat bunlarla sürüp gidiyor.. sorun şu ki; kazandığımda neyi kazandığımı anlama şansına erişmeden kaybettiğimi farkediyorum.. aslında hiç kazanılmamış bile olabilir bir şey bu.. bu denli karışık... bunun üzerine düşünmek istemiyorum çünkü görünen o ki bu bir şey kazandırmıyor.. evet bu kadar! kim gitmek isterse gitsin.. ben hiç olmamış gibi kaldığı yerden devam ediyor oyunu oynayabilirm...

23 Şub 2012

yağmaz mı?

karamsar duyguluklu anlar geliyor içtenlikli.. asıl korkutan da budur zaten hani her bir şeyin içtenliklisi daha bi etki oluşturur zannındayım.. farkettim de bir şeyler düzgün gitmemeye başlasa soluğu burda alıyorum her seferinde.. biraz da hakkım var buna çünkü oldukça bana özgü bir alan oldu ve nefes alışlarımın kimse farkında dahi değil.. burası köşeme çekilmek gibi, bende köşeme yumulup hece hece soluk alıyorum.. yaşamak siyah beyaz gibi.. ya yaşarsın ya yaşamaz hani.. arada kalışlarımda burda buluyorum kendimi... beni aradan bırakan bu sefer sevmek ve sevilmek umudumun suya düşen hayaller ivmesi göstermesi oluyor.. öyle de sürüp gidiyor... bir yağmur yağar mı dersiniz....


20 Şub 2012

rüya

uykulu gözlerinden çok uzağım belki..
belki hiç dokunamayacağım
ellerindi
rüyalarımın gizemli görkemi..
sonrası yok!
bitti rüya...
gün doğdu güya...
yalnız rüyalarımız bizim.
yalnız orda birleşebilirmiş gibi
ellerimiz
hiç uyanmak istemediğimiz
rüyalarımız var bizim...

19 Şub 2012

yolculukta mahsurluk esnası

kafam durmuş gibi hiçbir şeyi doğru düşünüp doğru telaffuz edemiyorum.. başka bir deyişle her şeyin hissizliğindeyim. her şeyin derken her şeyin değil.. başımın belli-belirsiz bir yerlerindeki ağrı hissinden sonra farkettim bunu.. bu iyi mi dersiniz? hiç de değil.. tek kelime etsem saçmalamaktan öteye gitmez bu halde.. uyumaya çalışsam o da yok.. herkesten uzak kimsesiz bi sessizlikte kendimi dinlemek istiyorum sadece.. şu an bunun imkansızılığının farkındayım tabi.. araçla mahsur kalınmışken kimse isteklerinin gerçekleşebilmesini güçlü bir özgüvenle bekleyemez. evet yolculuk esnasında Samsun terminalinde mahsur kaldık. mahsur kaldık denmez belki sadece ilerleyemiyoruz.. hiçbir yere hareket edemez durumda olsak tam anlamıyla mahsur kalmışlık olurdu.. bu durumun iyi tarafı bu olsa derek. biraz poliyanna bakışlar savurmanın kimseye zararı olmaz.. ve bir de Samsun Otagarında kalıp bir şeyler karalayabileceğim hiç aklıma gelmezdi.. yok yok gerçekten hiç aklıma gelmezdi. bu, bir çok durumunu düşünüp oluş anında hiç aklıma gelmezdi diyeceğim kurgularımdan biri değil kesinlikle. bu kurgular hep eğlenceli gelirdi bana ama böylesi de iyi.. bu mahsurluk durumunu böyle geçiştirmekten oldukça memnun gibiyim.. öyle bir yüz ifadem var, hani tahminimce..
yolculuğun başından beri en iyi ânım bu olsa gerek.. buraya kadar bir kasvet havasında geldiğim söylenebilir. şu bahsettiğim baş ağrımla birlikte..
olmadık zamanlarda olmadık adamlar rasgelirmişya hani, aynen öyle oldu.. yanıma gelen adam daha bismillah demeden soru yağmuruna tutu resmen.. ve ilk dakika eczacı olduğunu öğrendim. molada tam inmek üzereyken sormaya devam etmesi üzerine bocalamamla otobüs koridorunda bir trafik oluştu. neyse ki çok uzun süreli olmadı. adama cevap mı yetiştirim arkamdakilere yol mu vereyim di mi ama? zaten moron gibiyim kafam allak bullak..
bir de film yarım kaldı.  devam edebildiğimizde umarım film de kaldığı yerden devam eder.. Yeni Zelanda' dan Amerika' ya motoruyla hız rekoru kırmaya gitmiş yaşlı bir adam vardı.. adı Robert' di sanırım.. filmin adı ve çekim yılnı bilemiyorum.. göstermediler :) devam etmezse bu filmi bulmam hiç kolay olmaz sanırım.. filmde adam kesin rekor kırcaktır da ben asıl nasıl öleceğini merak ediyorum.. gerçi bir an önce harekete geçsek filmi pek dert etmeyeceğim bir kesinliktir de yapacak daha iyi bir şey olmadığı için bahsetmek istedim..
bunları yazarken göz ucuyla yanıma oturacak eczacıyı kollamamın kendimce komik bir durumunun kimse farkında değil neyse ki.. ve burdakilere geince burdakilerden çok farklı bir yerlerdeyim.. aynı yöne doğru giderken de öyleydi gerçi..
harekete geçememenin yanında bir diğer korkumda şu cihazın gücünün tükenmesi doğrusu.. ve baş ağrımın çileden çıkaracak hal alması.. ezginin günlüğü eşlik ederken iyi gibiyim.. bunun gibisinde bile olmak iyi şuan..
burda daha ne kadar kalırız bilmiyorum.. şu araç internet teknolojisine sahip olsa durum biraz daha iyi olabilirdi... 
17.02.12/20.56

14 Şub 2012

sadece şarkılar var






şarkılar bazen çok şey ifade edebilir olabiliyor hani.. bazı şarkılar bazı insanları bütün insanlardan çok sevdirir.. bunun ifade ettiği çok şey tek kişide gizli.. bende kendimi ölesiye gizliyorum doğrusu sadece şarkılar var....

13 Şub 2012

rahat rahatsızlığı...



hiçbir psikolojik ya da travmatik durumun kıyısında kenarında olmadığımı farkettim.. bu durup durup kendine 'aa benim hiç psikolojik sorunum yok' demek değil tabiki. bunu diyecek olmak bir pskolojik sorun teşkil ederdi sanırım:) hani bunu daha açık nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. bu günlerde oldukça durağan, şok trentler göstermeyen bir hayat çizgisinde seyrediyorum diyebilirim. beni bunalıma sürükleyecek bir şeyler olmuyor. bundan şikayetçi oluyormuşum gibi olmasın da hani böyle durup düşünürken kafayı takacak bir şeylerin olmamasının bir can sıkıntısındayım sanki.. buna daha basit bir tabirle 'rahatın batması' da diyebiliriz.. kendimi bir şeylerden uzak tutmanın neticesi olabilir sanırım. "neden uzak tutumak?" mı? buna verecek net bir cevabım olsa inan esirgemezdim. genel olarak bir kendine çekilmişlik denilebilir.. kendi halindeliğin başgöstermesi durumu işte.. bu da bir süreç olsagerek. şimdiye kadar hangi süreçlerden geçtiğimi kestirebilmek zor.. bir zaman dilimi sonra geriye bakıldığında tam olarak farkında olunabileceğini düşünüyorum. kendimi görebileceğim bu birkaç satır belki birkaç ay sonra bu süreci izlememi sağlayacak.. kendimi programladığım düşünülebilir ve kimse bir programa dahil olmadığımızı ispatlayamaz.. program içinde program... belki bu da benim programımın bir parçasıdır? bunun farkında olunabilir mi bilmiyorum...
konu buraya gelmişken İnception' dan bahsetmek isterim. son zamanlarda bana ilginç gelen filmlerden biri oldu. rüya içinde rüya ve gerçek gerçeklik ironisi çok düşündürücü...

12 Şub 2012

can sıkıntılı..

acayip bir can sıkıntısı kıskacındayım.. geçen günler için boş teleffuzunda bulunmak istemiyorum tabi.. hani her dakika aynı verimlilikte olmasa da kattığı şeyler vardır sanırım.. böyle muallak cümleleri de bugünlerde çok kullanır oldum.. her neyse...
üzerine başka bir söz söylemeden kendimi bir başka çarpma kaçamak antifirize bırakmaya gidiyorum.. bu günleri aramanın yanında bunun yeri başka olcak.. tadını çıkarmak lazım :)

11 Şub 2012

bir kaçamak

babadan çarpma kaçamak bir sigara gibisi yok.. bir kahve eşliğinde tabi.. ve tabi bir de kışın ortasında soğuğu iliklerine kadar hissetmek pahasına dumanı dışarı üfleme çabası içinde..
bunu yazarken belki yıllar sonra bunu okuduğumda neler hissedebileceğimi düşünüyorum. bilmiyorum belki yirmi yıl sonra flan kırklı yaşların ağırlığında bir tebessüm vesilesi olur bu birkaç satır.. burayı oluşturmanın bir amacı budur sanırım.. kısa anenktotlarlarla günden düne günce...


8 Şub 2012

standart ivmesi

şöyle karamsara yakın cümleler kurmayı sevdiğimi farkettim.. etrafımda dönen bir dünya var.. benim de bu dünyaya karamsar savrulmalar yapasım...
ve şu dakika bu dünya etkisi altında karamsarlığımın kursağımda kalmışılığındayım malesef.. bu trabzon havası pek yaramadı mı ne? gerçi keyfim yerinde sayılır.. normal yaşama standarlarımın üstünde seyrediyorum diyebilirm :) bunun dışında yazacak çok ilginç bir şeyler cereyan etmiyor.. burayı boşlamanın sebebi birazda bu olsa gerek..

7 Şub 2012

'unutulmayanlar' filminden




....hayatım yalan sahnesinin perde arkası
ne yazmak istediğimi bilmiyorum sadece yazmak istiyorum.. böyle zamanlarda aralarda alınacak bir kaç kelime çıkmıştır çoğu zaman..
ben daha inzivaya çekilmeden.. bu filmden gelen bir kelimeydi yazıverdim.. film mi? 'unutulmayanlar'
-eğer yok olursam dünya yine dönmeye devam edecek..
-çekil önce ben atlıcam..
ama beni asla..
.....
-boşu boşuna dayağı yedi gıkı çıkmadı...
..
el vedaa...
-beni böyle ansızın bırakıp gitmen..  beni sette istemediğini açık.. açık... nedir benim suçum.. benim... çektiğim ceza yetmedi mi şimdi onlar saygın birer insan olrak hayatlarına devam ediyor ama ben hala orospu muyum? çizmeyi aşan sizlersizniz.. hepiniz yaşadığımı yıllar boyu sırtıma yüklediniz.. neden o günahları benimle paylaşmıyorsunuz? lanet olsun neden o günleri unutmuyorsunuz? unutturmuyorsunuz? bana.. bana siz çektirdiniz.. şimdi herkes ak kaşık ben kara kaşık...

hepiniz iki yüzlüsünüz.. hayat neden şekil yapıyor hadi ordan çekil yapıyor..

ve zil çalar gelen...
-içtin mi sen?..
-söylediklerini düşündüm uzun uzun.. aslında sen bir  kurbansın.. böyle bir hayatı sen seçmedin..
-mahsum kız kandırılır ve kullanılır... ben bile bile girdim bu işe.. dinle aziz dinle gerçeği dinle.. kahramanlar ne kadar zor olursa olsun para için onurlarını satmazlar... ama ben senin sandığın bir kahraman değildim aziz.. baş edemezdim bu hayatla..
-sus sus söyleme kandırıldın sen..

ve tokat... ve sesizlik... vay arkadaş ne olaylar cereyan etti.. beklenmedik şekilde...

günden#3

*günler gelip geçerken bir takım ihmalkarlıklar neticesinde geri dönüş de zaman aldı nihayetinde.. oldukça yoğun geçen bir süreç olduğunu belirtmem gerek.. yolculuk düğün vs...

*gün üzerine bir şeyler karalamamak o günü biraz soluk bırakmış gibi.. gün'ler üzerinde bunu günce gibi yormak pek benlik bir şey değil gerçi.. sözün özlülüğünün açıklaması bu olsa gerek?

2 Şub 2012

günden#2

*sonunda o gün geldi çattı ve üzerimde bıraktığı yıkımlarla geride kaldı.. öyle bir hal yorgunluğudur ki baş ağrımla durmaya alıştım duyarsızlaştım resmen.. halen sol kaşımın civarında belli bir ağrı kendine yer etse de umursama eşiğimin altında kaldı artık..

*bir kelam etmeye mecal yok dakikalarında son sözüm bu sözün son olmamasına yönelik olsun.. son sözümü söylediğim gün özümden anlayan kişilerce muhattap olacağım temennisyle...

30 Oca 2012

kar yağıyor

penceremde güneş umarken sabah karın karşılaması da bir mutluluk sebebi olabilir tabi.. bir de bu denli soğuğu olmasa daha çok seveceğim kesin. olsun ama kar iyidir.. odamın pek manzaralı olduğu söylenmez hani iki metre ötedeki binanın çatı katıyla paralelim nerdeyse. her sabah o çatı karşılar beni kâh güneş kâh kar, yağmur.. çatım iyidir iyi.. (nasıl benimsediysem:)) kişilerin arkadaşlığından çok nesnelerin yoldaşlığını terch ediyorum sanırım çoğu zaman.


29 Oca 2012

unutma oyunu

bir kış sabahı kulübesine pusmuş soğuğu çekerken canımın canına aklımdan uçup giden o bir sürü unutulmuşluğun buruk huzuru var, biraz çay buğusunda.. ama unuttum.. eser kalmadı maziden.. hatta biraz fazla mı unuttum ne?
bu kadar unutmuşken aklından tam ne geçtiğini de kestiremezmiş insan. bu unutma oyununun çok uzun sürmeyeceği başından beridir bilinen bir şeydi de bir denemedir oluversin dedim.. olmadı.. belki başka bir gün? başka bir sabaha gözlerimi açtığımda köhne köşemde bulamayıverirsin beni..

28 Oca 2012

günden#1

*kışın en soğuk günlerinden bir tanesi bu gün. hava soğukluğu dışında soğukluklarınm da var.. kelimenin tam anlamıyla HİÇBİR ŞEY yapmak istemiyorum.

*bu son dediğim dördüncü paketimi de aldım. sanırım tiryakiliğe doğru gidiyorum bu sonlarımla. bundan sıyrılmanın tek yolu burdan bir an önce gitmekmiş gibi geliyor. belki bu düşüncenin varlığından dolayı sonlarım bir türlü son olmadı..

*daha önce mustakbel son sınavım olarak baahsettiğim zaman serileri de son olmadı. şuabat 2' de gerçekten dönemin son sınavı olacak ama benim için son olur mu bilemiyorum. çalışma girişimlerimde katettiğim ivme benim için umutsuzluktan başka bir şey olmadı. her umutsuzluk aşamasında bir dal daha yakmaya devam ediyorum.

27 Oca 2012

hafif bir uyku sersemliğiyle..

hafif bir uyku sersemliğiyle diye başlamış olsam da bunu yazmanın göründüğü kadar kolay olmaması dolayısıyla hafiflikten biraz fazla olduğu söylenebilir.. uyku saatleri sabah dokuz - öğle bir arası olunca bu normal karşılanabilir tabiki. deli gibi esniyorum :)
50 First Date filminin hoşluğunun bir huşusu var üzerimde. uzun zamandır bilgisayarımda olmasına rağmen izlemeyi hep ertelediğim bir filmdi. izledikten sonra yani yaklaşık dokuz dakika önce kızdım kendime biraz. kızdım değilde "güzel filmmiş lan neden izlemedim ki şimdiye kadar" dedim. evet deli gibi esnemeye devam ediyorum.. kendimi bıraksam akşama kadar uyurum. sanırım kendimi bırakıyorum...


25 Oca 2012

vesselam


beden ağırlığı ruhun da üzerine çökmüş gibi bitkin hissediyorum.. gözlerimi kapatıp kendimi dinlediğimde duyduğum şey bu.. bir gecede bir dönemin ağırlığı üzerime çökmüş altından kalkılamıcak sorumluluğuyla.. beni ne hayata döndürür bilmiyorum.. hiç umursamadan öylece kalakalmak beni nereye götürcekse orada son bulmaya boyun eğmek olmamalı sonum..
son bir maraton daha beni beklerken düşündürülen bu sondan bir çıkış bulmak umuduyla beni bulan her kimse vesselam olsun...

22 Oca 2012

hayata dair

hayata karşı çok aciz olduğumuzu düşünüyorum. bizi gerçekten neyin beklediğini bilebilmek bir imkansızlık gibi.. geleceğe dair öngörülerimiz kör topal.. aslında yarınlara gözü kapalı yürüyoruz. hadi planlar yapıp durmaya devam edelim!
neyi değiştirmeyi umuyorum bilmiyorum da.. hayata yapılan hamleler neyi değiştirmiş oluyor bilmiyorum. belki hiçbir şeyi? belki tam da hayatın planladığı gibi ilerliyorumdur. bu bile beni götüreceği yere varmakta bir adım hayat oyununun içinde. yine bir şeyler olacak! bense sadece şaşırabiliyorum.. gerçi hala bir şeylere şaşırabilmek de fena sayılmaz. büyüdükçe tekrarlanan durumlara duyarsızlaşıp tepkisiz kalmaya yeğlerim her defasında şaşırmayı. kontrolün bende olmadığı gerçeğine alışabilmem de pek kolay değil zaten..  enazından tepkilerimi ben belirleyebilmeliyim!
her defasında şaşırabilmeyi bir çoçuğa kıyasla nekadar başarabilirm bilmiyorm. hayatın oyunu içinde monutonluğa maruz kalmaktan korkmasam bu okadar düşündürücü olmazdı. belki bu monotonluğa kapılmamak için hep bir çocuğun etrafında bulunmak gerek ya da hep çocuk kalmak.. bir çocuk saflığında her an şaşırabilir potansiyelinde kalmak..

21 Oca 2012

saatlerin zamanı kıt

doğru insan olmak nedir?
herkese güler yüz gösterip ahlaki olarak iyi değerlendirilmiş bütün davranışları sergileyen güzel insan iyi insandır. değil mi? her tarafa olumlu yaklaşımlar getirmek de bir iyilik vasıfı olsagerek.  her şeyden önce şu bir kesinliktir bence ki tek başına iyi insan olunmaz. iyi insan olma vasfı diğerlerine karşı sergilenen tutum ve davranışlarda orta çıkabilir anca. herkes kendi başına iyidir..
peki ben nasıl iyi insan olabilirim? zaten iyi değil miyim? biraz değersizim sanırım. birazcık yetersizk falan hani akıl kıtlığı derecesinde değilde biraz işte.
toplumda bir değer kişisi olarak benimsenememek bir tesadüf olmasagerek. evet bu bir tesadüf olamaz. oluşturan sebepler ben'de saklı. aslında saklı da değilmiş ki bir değersizlik çıkmış ortaya.
şimdi bunları düşündüren hiç bir şey yokken neden düşünedurdum bilmiyorum. doğruluk payını da tam olarak kestirebilmiş değilim. ya da bu değersizliği kendime yakıştıramıyorum ki kim yakıştırır ki kendine.. ya da daha fazlasını hakettiğimi düşünüyorumdur. evet kesinlikle daha iyisini hakediyorum. kendimi sosyal olarak yeterince ifade edememiş olmam ya da genel bilgi eksikliğim bir değersizlik olarak görülmemeli. gereksiz şeylerle meşgul olurken hayatın bir kısmını ıskalamış olabilrim. yakaladığım yerden tutunmaya alışırken buna köstek olacak düşüncelere sevketmenin ne alemi var di mi?
ya da artık bişeyler yemeliyim!

saatlerin zamanı kıt, her histen uzak donuk bakışlarımda donuklaşan anlarım var.. yalnız...

20 Oca 2012

bir değer düşü..

Aslında hiçbir şeyden söz etmek istemiyorum şu an.. Kahvemi yudumlarken kendimi akışına bıraktığım müziğin ritmindeki yapay huzurla yetinmek yeter gibi.
Sadece, şunu hatırlamak isterim diye düşündüm. Hani bazen yaptıklarınızın hiçkimse tarafından bir değer ifade etmediğini hissedersiniz ve ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz. daha doğrusu bilemezmişsiniz.. Gerçekten sanatsal ya da başka bir açıdan bir değer olmasa da sahte bir ilgi bile yeterli olabilir halbuki.. Bu bile bazen insan oğluna neden zor gelir anlamıyorum? Umarım ben de herangi bir psikolojik durumumda dahi böyle bir üşengeçlik gösterip değer kavramının önemini gözardı etmem. Enazından ufak bir ilgiyi herkes hakeder diye düşünüyorum..
Kayda değer olmasa da 'benden bir parça'dır hep ortaya konulan. Buna verilen değeri kişiye verilen değerle eşdeğer tutmak yanlış olmaz sanırım.. Ve sanırım herkes değer görmek konusunda hemfikirdir. Peki nasıl insanlar birbirlerine değer göstermek konusunda cimrilik yaparken bukadar rahat olabilir ki? -Ufak bir ilgi belirtisi mutluluk getirebilir arkadaş! Bunu neden esirgersin ki?-


günden..


*artık bir şeylerin dile getirilebilirliği okadar kolay gelmiyor.. kendimi bir kutuya kapatıp saatlerce karanlık olabilrim. belki aradan sızın ışık kadardır hayattan umduğumuz umut..

*yazmaya başlayınca bu umut flan üzerine yöneliyorum hep son zamanlarda. bilinç derinliklerimde bir yerlerde bunla alakalı bir şeyler yer etmiş olsagerek. normalde bunun üzerine çok kafa yorduğum söylenemez..

*yine bir kahvaltı öncesi kalame alınmış bu satırlar bu anın tanıkları sıfatyla tarih kürsüsünde yerini almış olacaktır umarım..

18 Oca 2012

Soul Kitchen

      

 ....bir film insana umut olabiliyormuş.. her şey birden en kötü halini almış olsa da iyiye çevirmek için hayat nice şanslar tanıyabilirmiş.. elbette üzerine  daha bir sürü şey söylenebilir fakat bu seferlik ucu açık cümlelerle bırakmak istiyorum.. kelimeler kendice akadursun benim yapmam gerekenler var ;)

benden uzak bir ben


      
    ....senden arta kalan benle yaşamı idame ettirme çabamın yanısıra arta kalanım da sensin, göz ardı edemiyorum.. bunun önüne geçecek bir adım dahi atma cesaretinden oldukça uzağım.. bunu ne sen anlayabilrisin ne bir başkası. belki ben bile anlamış sayılmam.. anlamış sanıyorumdur sadece. daha önce anladığımı sandığımı anlamadığımı farkedince ki boşluk hissinin nüksetmesi yüksek ihtimalinden korkuyorum belki.. belki bu yüzden sandığımın doğruluk varsayımıyla yaşamayı seçiyorum. bu bir bilme korkusu olarak anlamlandırılabilsin hadi, ne faydası var?... şimdilik kendimi sensiz bilmeyeceğim gibi bir kesinlik var hayatımda. bunu ben biliyorum.. elim, gözüm, dilim, kalemim... hepsi sana aşina.. bilecek bir kaç kişi daha olası sen ve benden uzak ve habersiz olsalarda.. yalnız sen bilmeyeceksin... ne benden haberin olacak ne de bende ki senden.. ne de sendeki sensizliğimden.. benden çok sende gibiyim.. senden uzak olmak benden uzak olmak bana.. yaşadığımın farkına ancak fiziksel tepkimlerle varabiliyorum desem yeridir.. belki sadece bu yüzden üşümek istiyorum.. battaniyeme gömülmüşken kolumu dışarda bırakıp soğuğu yaşıyorum.. yaşadığımı yaşıyorum...

üşüyorum..

üşüyorum.. gözbebeklerime kadar üşüdüğümü biliyorum.. bunu bilmek de iyidir gerçi.. hissetmek yaşadığını.. gözkapaklarımın ağırlığını billiyorum.. bunun yorgunluğuyla alakalı hiçbir fikrim yok.. bu günkü gün sadace geçti öylece.. sadece ömrümden eksildi...
böyle kısa cümlelikli bir günüdü geride bıraktığım.. bu tarihe ait birkaç satırın olması isteğinin çabasıdır bu.. yoksa battaniyemin altında kendimce bir huzurumdaydım.. yalnız battaniyenin dışında kalan kolun soğukluğu gibi soğuklukları var yüreğimin.. yine kimlerin sıcağından uzak kaldık kimbilir? belki ben bilirim?

16 Oca 2012

bir depresifliktir..

yeni bir depresifliğe doğru giderken zaman, hiçbir çıkış çabası göstermeyeceğim bir kuyuyu anımsıyorum.. hareketsiz kalışımın getirdiği bir duygusuzluk hali hakim düşüncelerime..nerde olduğumu bilmek istemeyeceğim kadar uzaklaşmak istiyorum.. fakat bunun olmazlığı bukadar net olunca adım atılamıyor umutsuzluktan öteye..
biraz çaresizlik düşüncesinin yansımaları olsagerek bunlar.. en azından ısınma sorununu bi süreliğine giderebilecek bir ivme katettim. terastaki baza parçaları olduğunu düşündüğüm tahtaların bir kısmını daha yakılabilecekler kutuma dahil etmekle oldu bu. bir de makarna yapabilseydim mutlu bile olabilirdim. evdeki tuz eksikliği ihmal edilmemeli kesinlikle.

kimsin sen?

*hiç bir şey olmamasının boşluğu nasıl anlatılır ki? geçenlerde karaladığım şu birkaç satırın anlık anlamlılığından bile oldukça uzak sayılırım..
hani hiç bir şey kalmadı senden
kendime gülüyorum..
bir çıkmaz da değilim sende
tek kelime boşa sarfetmek istersem ne zaman
sözüm olsun seni anıp durup,
durup gülüp dururum..

*tınısında bir melodik bir şeyler var hayatın., tik tak tik tak...

*"kendimi anlamam yetmez mi? neden birileri tarafından anlaşılmaya ihtiyaç duyar olur ki insan? peki ben anlıyor muyum kendimi...?" gecenin gündemi bu olmalı... evet an itibariyle kendimi bu çıkmazda bulunması olası insancıklara hizmete adıyorum. insanın kendini bilmesi ilkesi herkesin yaşımının belli bir evresi olmuştur sanırım. -uzunlu kısalı- 'kimsin sen?' sorusuna verecek sağlam bir cevabınız olsun beyler. bu sorunun anahtarı budur. anahtar sizsiniz!
bundan bahsedince aklıma gelen ilk şey Sofie'nin Dünyası adlı kitap oldu. daha başlarında çarpıcı sorgulamalara yer verilmesiyle beni kendine çekmeyi başarmıştı kitap. ilk soru bizim anahtar: "kimsin sen?". gerçekten benim için etkileyici bir başlangıç olmuştu. ne yazık ki bu kitabı henüz bitiremedim. ara vermek zorunda kaldım ve henüz tekrar kendimi kaptırarak başlayabilmiş değilim. başlar başlamaz bahsetmeyi düşünüyordum aslında. yüzeysel felsefik görüşlerin anlatılmasının yanısıra derinlemesine düşüncelere de götürebiliyor okuyucusunu Sofie'nin Dünyası. marx' ın yaklaşımlarındaydım en son. şimdi tam olarak hatırlayamamanın verdiği merakla sanırım hemen okumya koyulacağım. size teşekkür etmeliyim :) keyif verecek bir parça neden olamsın di mi?..(:))

15 Oca 2012

neye kafa yormalı?

"nerdesin be güzellik.. ben söylemem sen anla" 'hayatımın anlamı olma girişiminde bulunacak bir lavuk aranmakta' bakışlı bir kız görseniz anlarsınız fakat o lavuk olmak istmezsiniz de... bunun aksine kendi köşesine çekilmiş 'ben bana yeterim' edasıyla salınan hatunlara odaklaşırız.
erkek familyası üzerine yapılan bu öngörünün oldukça geçerli olduğunu düşünüyorum. bir erkeğin yeterince ciddiye alacağı biri kesinlikle 'aranan' tabiriyle ortalıktaki hatun olmaz. bunun izahı nerden bana düştüyse artık.... hatta belki bu ilişkiler üzerine kelime yoracak en son yazıcılardanım. bilakis 'kelin ilacı olsa kendi başına sürer' vesaire atalarımızın yaklaşık bu durumlara yönelik öngördüğü manidar deyişlerdendir..
kelliğimiz bi yana herkes kadar söz hakkım olduğu varsayımıyla mevzuyu derinlemesine irdelemeye koyuluyorum. gerçi herkesin nekadar söz hakkı olduğu konusu da oldukça tartışılabilir ama şimdi değil. her ne kadar Albert Einstein, "bazı erkekler kadınları anlamaya çalışır, diğerleri kendilerini daha basit konulara adarlar, örneğin görelilik kuramına." sözüyle kadınların anlaşılabilmeme derecesine vurgu yapmış olsa da benim bir girişimde bulunmak gibi bir çekincem yok şimdilik. öyle ki bence kadınlar erkeklere oranla olukça basit fakat ayrıntılı düşünen bir familya. bu familya üzerine genel yargılara çok kafa yormuş değilim aslında. sadece ikili ilişkilerdeki tutarsızlıklar son zamanlarda bunu düşünmeye yöneltti. ben miyim sorunlu bunun soru işareti oldukça meşgul oluncak bir şey.
daha mevzunun başında malubiyet bayrağımı göndere çekmek üzereyim. evet evet bunun üzerine düşünmek için kendime biraz daha vakit vermeliyim. çünkü kız familyası olarak ele alınıp bir genellemeye tabi tutmak gerekir mi bilmiyorum? şahıslar arasındaki farklılık gösteren özellikler göz ardı edilmemeli düşüncesine sahip oldum bu yazının ortalarına doğru. (hayatıma giren farklılıklar bunun kanıtı olarak gösterilebilir.)
her neyse ben Einstein' in izinden gidip izafiyet teorisi gibi daha basit konulara kafa yormaya devam etsem zamanı daha olumlu kullanmış olurum sanırm.


kafam güzel sadece

sahoş falan değiliğm kafam güzel sadece.. ve gözlerimi açık tutacak bir şeylerin arayışındayım. -bu en olduğu gibi bir durum bildirisidir- gözlerimi kapatınca dönüyo burası biraz. evet biraz döndüğü zamanların sonrası pek iyi olmadı. bu yüzden gözlerimi açık tutmaya çalışıyorum. bir şeylerle oyalanma arayışı içinde burayı buldum. tabi bir de vakit harcayanlara bir takım paylaşımlarda bulunmak gerek.. bizim ekiple şarap tüketirken konu bi'yerlerden dolaylı olarak kader mevzusuna geldi. herangi bir roman karekterinin hiç bir şeyinin kendi iradesince olmadığını yaşamımızla özdeşleştirerek bir gündem koydum ortaya.
sarfettiğimiz sözlerin dahi bize ait olduğunu kesin olarak nerden bilebiliriz ki? böyle sorgulamaların sonu yok elbette ama insan kendine sormadan edemiyor bi'noktada. özellikle kafa güzelken akla gelen bazı şeylerden bir kısmı yaşam üzerine oluveriyor. şu an en ihiyacım olan şey olmasada önemli bir kısmını oluşturan şey bu sorgulamalarla kendimi uyanık tutmak sanırım :) çoğu zaman bu takım şeyleri sorgulamak için uyanık olunur ama şimdi uyanık olmak için sorgulanıyor ve oldukça mecazdan uzak bir uyanıklılık bu..
ezgünin günlüğü - kar yağıyor bu gece

13 Oca 2012

bir 'iki' gün

0339.130112*bunu hatırlamak istiyeceğime eminim. ekmek arası domatesin bukadar lezzetli olduğu hiçbir ekmek arası öğün daha bilmiyorum. biraz keçcap tatlandırması da hiç fena değildi. soğuk bir aralık gecesi iyi bir film sonrasında güzel bir kare olarak rafta yerini alcak bir an oldu.

1855.120112*"..nihayet öldüğümü nerden bileceksin" diyor orhan baba.. bilmezsin elbet nasıl harap ve bertaraf kendimi sana esir ettim ben nasıl bulamadın ki beni gözlerinde.


'ağlamadan git' parçaları eşliğinde sana  çekmekteyim her nefesimi(monte carlo'lu).
"karşında durup havadan sudan bahseder gibi diyorsun ki 'git!'" diyenler de var..
sen bana git bile demedin..
"ben nasıl giderim ben" diyorlar..
"ozaman sen gitme.." diyorum bırak o gitsin?
"sen kal olduğun yerde o gitse de gitmiş olmaz" diyorum? kime diyorum?
şu anki pisikolojik travmamı anlatacak kelime yok sayılır hani kifayesizlik bu olsa gerek bende her şey kifayesiz.
nedir zaten bu kifaye falan filan.. 'kifayesiz' bile kifayesiz...

ben şuanda sulu gözlü bir çoçuk gibi ağlamaklı ama  ağlamadan burnumun akmasını çekmek istiyorum desem kimileri biyerleriyle bana sırıtacaktır büyük ihtimalle. bende biyerlerlerimle onlara cevap olmam mı sanırlar acaba ki bu denli rahat bitarflarını güldürebilirler?
artık kendimi toparlamam gerektiği kanaatine okadar yakınım ki bunu görebiliyorum. "ah şu kanaat bir gelse de toparlansam" diyorum kendi kendime.
bunları derken bir parçayı daha geride bırakıp başka bir parçaya geçmiş oldum ama sanırım bunu değiştireceğim. şu durumuma pek uygun pek alakadar ve elemliliğime yakışır bir hava oluşturacak gibi değil..
bu cümlenin de altından girip üstünden çıkıp boktan bir hale gelmesine vesile olduğum için kendimi kınıyorum. insanın kendine yaptığı en kötü şey kendini kınaması olmasa da etkili bir azarlama olabilir düşüncesindeyim. kendimi çok etkili azarlamış olacağım ki elemliliğim gözlerde nemlilik haline gelme eğilimini artırmış gibi görünüyor. bu cümlelerin gerçekten başıyla sonunun takibatını yapmakta güçlük çekiyorum. eğer sizinde böyle güçlükleriniz varsa lütfen bana bildirin, çünkü ben attığım her şeyin sorumluluğu sahibiyimdir. bununda sahibiyim. sahip olunacak en iyi şey belkide sorumluluktur.. neyseki bende bir tane var ki toparlanma anlamında ivme katedebiliyorum gayet hızlı şekilde. sizde bunu farketmişsinizdir tabiki.
bu parçayı da bir türlü değiştiremedim gitti belkide yazmaya bir ara vermeliyim. gerçekten bunun ne boka yaradığını da anlamış değilim..
şu lanet parça neyseki sona erdi..
şimdi çalsa bir ferdi..
aman Allahım ne kafiye yaptım. şimdi de kendimi biraz takdir edeyimde moral sinirlerim biraz sakinleşsin düşüncsindeyim. ferdi olmsada duruma uygun bir parça seslenmekte şu dakikalarda. şu dakikalardan kasıt 18.15 dir. meraklılara ve ayrıntı sever arkadaşlara bir ayrıntı olsun bu..
-başka detay-ayrıntı isteyenler lütfen bana bildirsin.-
ben gerçekten bunun da sorumluluğundayım. ve 'penceremden kar geliyor' parçası beni duygu seline boğmak üzere..
zaten ben de ne zamandır bir duygu selim olsa da sağ salim boğulup çıksam diyordum. gerçekten harika bir zamanlamayla beni yakaladı. ve duygu selime ramak kaldı.. gittim gidiyorum derken aklıma gelen bir espiri kendi duygu selimden aldı.. kahretsin gene kaçırdım selimi.
'ne desem boş be birader' li bir cümle gerçekten durumun izahında iyi bir başlangıç olabilridi. ama ben yapmıyorum. açıklmasını da yapmazdım ama şu sorumluluğum varya of o sorumluluk duygusu... "tamam açıklıyorum be çatlamayın!" diyerek çatlama eğilimli piskopatların çatlaklıklarının önüne geçtiğimi düşünüyorum. o açıklayacağım şeyin ne olduğunu gerçekten unuttum çatlayanda çatlasın lan.
başka bir parça seslenirken yeniden duygu dolmaktan kendimi almıyorum. meğer ben ne 'duygusalım' mışım. hatta böyle romantik falan fıstık şiir yaparaktan kendimi dökebilirim. hatta dökmeliyim bu duygumudur nedir şişkinlik yapmasın! -gerçekten çok gülerim- tamam şimdi bir şiir -akrostijli falan hemde- gelsin baklım nasıl duygu doluşmuşluğudur bu. akrostijin ne halt olduğunu bilmeyen zati mühteremler kendilerini bende soyutlayabilir benim için hiç bir sakıncası yoktur. belirteyim de ben. sonra yok efendim "ben bilmiyordum bekledim açıklamadın çatladım.. hani sorumluluk falan fıstık" gibi itirazlarda bulunulması moralimi sinirlendirebilir. ve sinirli moralim çok kötü ağza alınmayacak küfürler sarfedebilir. ondan sonra gelip bana "etiktir baştan kokar. başıma küfrettin etiğim koktu" denmesin. benim etiğimi baştan çıkartmayın lan. bak yine mevzu ve benim duygu selim dağıldı gitti. ulan ben bir duygulanamayacak mıyım? tam sinirlenmek üzereydim ki "ulan ben neden sinirleneyim" dedim ve durdum. kendimi durdurabilmem olası gibi görünsede bu her zaman böyle olmayabiliyor. ben söylemiş olayım da sonra gelip bana "sen durdurmuştun şimdi niye durdurmadın?" söylemleriyle gelinmesin. neyse neyse ben duygumdan devam edeceğim. benim duygumu dağıtmayında iki akrostijk yapayım lan. 'simit' üzerine yaparsak kimse "neden yapıyorsun?" der mi? bilmiyorum ama diyenlere hazır bir cevabım olacak. "sanene ulan ben belki simit seviyorum. sana mı battı?" bu kapak her ihtimale karşı hazır bulunsun. beni yormayın siz kendinize takarsınız artık. hadi yapalım şunu dağılmadan. efendim şöyle başlasın: "-sensin sabahlarımın yılıdızı..""-ister çıtır ister tahta olsan""-miğdeme indiririm yapmaz bende sızı""-isyitorsan illa yine istiyorsan""-tek kelime yeter kaydırtmayın yıldızınızı.." ulan ne şiir yazarmışım be. dikkat ettiyseniz simitimle arama girmek teşebbüsünde bulunulanlara da bir laf sokuşturma oldu. ona göre sadece duygulanıp durmayın kendinize bir de pay çıkarın hani 'kaydırtmayın yıldızınızı'. efendim bana bu kadar dugusallık fazla mı ne. nasıl bir kırılganlık çöktü analatamam dokunsalar pırtlatacak halin halindeyim. bir yandan bunla uğraşırken bir başka duygusal patmala yapmış adamın romantikliğini çekiyorum.
'kirli çarşaflara bakıyorum.. git artık' falan. ya arkadaş herkesinde duygu hali başka tabi. bir aşıklı mıdır nedir?.. 'hatam meyletmek' diyor vatandaş. "hangi şiir bu gerçekten çok merak ettim?" diyen varsa ki eminim vardır. size kısaca "avucunuzu duvara dayayıp etrafınızda dönün" düyorum. bunu neden diyorum bilmiyorum. sadece krişelikten uzklaşmak istedim ve başardığımı düşünüyorum. ve insanları zor bir pozisyona sokmuş düşüncesinin inanılmaz bir hazzı içindeyim. kesin şimdi herkes avucunu biyerlere dayamış dönmeye çalışıyordur. neyse ben gerçekten yorgun hallere girdim küçüldükçe küçülüyorum battaniyemde. meraklıları varsa evet kıçımın donma surunundan dolayı battaniyenin altından seyrediyorum yaşama. ağzımdan cıkan buhu dolayısıyla havanın yaklaşık -2.8 derecesinde yaşamıma paralel seyrettiğini söyleyebilirim. "nasıl ulan paralellik?" soru işaretlerine karşı şöyle bir vevap olmak dursun ışıl ışıl beyinler olarak bana teşekkür edeceksiniz. şimdi ben yaşıyorum, yaşamda yaşama evresi bir seyretme hali yani yaşamda ilerlemedir. bunda kimsenin bir sıkıntısı olmaz heralde sıkıntısı olanlar daha önce verilmiş kapağı kendilerine uyarlayıp uydurabilirler. vesselam sıcaklık derecesiyle yaşamda içi içe olduğumuzdan o dereceyide bir seyir halinde değerlendirebiliriz. bizle aynı akışkanlıkta süregeldiği için bir paralellik kavramı da yanlış olmaz tabiki. bu aydınlanma evresinden sonra ışıl ışıl olma evresine bir adım kala bir durun silkelenin bir kahve içip kendinize gelin.(hahahahh hatrıma bir şey düştü bu konunun dışında) sonra şunu bir düşünün. şu derken bu işte: kendimizi başlangıcı ve sonu olmayan bir akar nehirde düşünürsek bizle beraber olan her şey akan nehirde bizle süregelecektir ki nehir akar. akmayan bir nehir nehir değildir. olsa olsa göl olur ki o da şimdi bizim konumuzn dışında başka bir mevzubahis olmaktadır. başka bir gün buna da değiniriz. şimdi değinirsem ışıllıktan gözleriniz körelebilir. bakın sizide ne kadar düşünüyorum. be keşke-olamyan bir duruma yönelik ve olması istemlik dolu bir keşke bu-, keşke siz siz olacak kadar olsaydınızda bende sizinle olsaydım. bu çok talihsiz bir açıklamadır olsa da bu sezon ligi çok önemsemiyoruz. önümüzdeki maçlara bakmanın da bir anlamı olmuyor bu durumda. o yüzden bakmıyoruz. hatat belki başkan biz önemsemezsek top neden durmuyor tribiyle stadlara dalarak bütün futbolcuların toplarını kesme piskopatlığına girişme düşüncesinde olablir. ben bunu buradan söylesemde siz benden duymuş olmayın. ne bileyim ben bir fenerli bulup ondan duymuş gibi yapın. hadi gidin...

1054.120112*-ben şimdi bir yalnızlık seçeyim adını sen koy, sabahlarıma anlamını yükleyerek her güne yeni bir günmüş gibi başlama fırsatım ol?- 
 bir sabah daha kendini göstermeden edememiş olcakacak ki yine bir sabaha açtım gözlerimi. güneşin hiç geç kalmaması hep imrendiğim bi dakiklik olmuştur..  sen'de aynı dakikliği gösterip her güne gözlerimi açtığımda aklımda yer etmesen olmazdı sanki. aslında 'sen' diyerekten herangi birine hitap ediyor değilim. bu sabah böyle bir hitap hoşuma gider oldu. birilerine itafen yazmak istedim belki. her itaf ikinci tekil şahısa ki üstüne alınacak bir 'sen' yok malesef. neyse bozuntuya vermeyelim :) sen... sen ki aklımın en ücralarının yegane hakimi. (bu kadar da olmaz di mi:)) sen.. sen ki her sabah güneşten önce günüme doğan biriciğim. her sabaha özlemle uyanıyorum. aklıma gelişindeki kavuşma anı güneşin penceremden odama sızmasıyla gözlerimi açmamdaki saniyelik dilim. anlık mutluluğum sadece bundan ibaret. gün bütün dobralığıyla yokluğunu yüzüme vurana dek.-bu birkaç satır benim bilebileceğim bir gerçek dışılığa sahip oldu. hani güneş hiç bir zaman doğar doğmaz odama dolmadı(kahretsin). yani güneş ters kalıyor biraz. bazı sabahlar "ulen bi gün de şu taraftan doğsan" diye aklımdan geçirmiyo değilim. olmuyor tabi. bu da her sabah totomun donması durumundan yataktan çıkamadığım için bi'yerlere geç kalmama sebep oluyor. hep güneş yüzünden.:) böyle de bağlarım yani bahane kılıf vs. üretmekte üzerime yoktur, gerçi bu biraz uç oldu..
kahvaltı öncesi bir kaç satır işlemeyi sevmeye başladım diyebilirim. (böyle sevgi tomurcuklarımı tutamıyorum içimde bak hemen de söyleyiverdim:))


11 Oca 2012

adını sen koy

*parmak uçlarımda hissedebileceğim kadar soğuk bir soğukla yaşıyorum. battaniyelerimde kaybolmama bir kaç dakika kala kaleme almak istedim. geri dönüşüm zaman alabilir.
*soğuk kadar yorgunluk da bu günün gündem başlıklarında yer alabilir. sınavın iki saat öncesinde edinilin bilgilerle sınav sitresi bir başka oluyor tabi. bir dönemin birikintisini iki saate sığdırıp allak-bullak olmaya alışılılabilir gözüyle bakıyorum artık. bu yüzden yarınki mustakbel son sınavıma aynı koşullar altında girmek gözümü okadar korkutmamaya başladı.(mustakbel son sınav, 'zaman serileri')
*bu gelişmeler uykuya öncelik vermem için fazlasıyla yeterli. hani uyku çoğu zaman öncelik verilmiş bir kulvardır da bu kılıfla daha rahat uyunabiliyor.
*artık vakit kaybetmemem gerektiğini düşünüyorum. dağınık bir durumlar bildirisi oldu bu.. "adını sen koy."

10 Oca 2012

satırlarla resmetmek düşüncesi

şimdi bi'şeylerin anısına  bir kaç kare bırakmak isterdim satır aralarında. satırları kare kare resmetmek paha biçilemez gibi gelmeye başladı. tam anlamıyla tasfir etmek bir çaba ürünü olması gerek olmasa ve tabi bunu sanat olarak icra etmişlere saygısızlık olmuş olacağı düşüncesi olmasa cesaret edilebilir olabilridi benim için. şu noktada kalkışacağim bir şey değil henüz. vaktî problemler oldukça sıkıntı olmakta zaten şu sıralar. ben vakit harcayabilir olsam da satırlarla resmetmek her yiğidin harcı olmasagerek. ben ancak bunun düşüncesinde olabilirim sanırım. düşünüyorum.. yeterince düşünebilmek de bi'şeydir, iyidir de bu:)  bu mevzu nerden aklıma geldi onu da anlamış değilim. sanırım yazacak bi'şeylerin peşindeyken öyle birden kendini gösteriverdi. burayı ihmal etmek istemiyorum. malum planlı yürütebilmek gibi bir ulvî amaçla çıktık yola...
bir günce muhabbeti çevirmek gerekirse(gerek görmeyen devam etmeyebilir:)), halen sınavlarla boğuşuyorum. bu gün iki tanesini daha geride bıraktım(bir tanesi henüz geride kalmamış olabilir). şu üç gün de bir geçse rahat bir nefes alırım şöyle gerile-kasıla :)) "bukar günce yeter sana" diyorum içimden. hani beni de çok saran bi muhabbet değildir günce falan fıstık. maksat muhabbet olsun :)
bu yazının bol gülücüklü olması acayip keyif veren bir şey oldu bana :)) hatta birilerine 'bol gülücüklü mutlu günler' temennilerinde bulunmak istedim....:) bir de bir mutlu parça dinletmek :)


8 Oca 2012

"sabretmek iyidir" tavsiyesi

bütün gözlerden uzak kendi köşesinde sonu bekleyen her ne varsa o olmak istiyorum. belki sadece bir gölge olarak..
belki yazmayı da bırakmalıyım. satırların ölmezliği bana göre değildir belki. satır aralarında kaybolmak bi yana var olmuş olmak gelmiyor içimden. bu karamsar tablo ne kadar devam eder hiç bir fikrim yok. bahsettiğim yaşam bezginliği falan da değil. kelimeleri neye yorsam olmuyor. her neyden dem vursam dönüp dolşıp beni bulacakmış hissindeyim. bunu yazarken kesin bir ifade takınmak da doğru değil belki. neyin doğru geldiği, başka bir değişle olması gerekenin ne olduğu ayrı bir soru işareti. ve ben bu gece bütün soru işaretlerinden uzaklaşmak istiyorum. konu yine saçma sapan yerelere doğru kayma eğilimini sürdürmesin diye alınmış ufak bir önlem olarak düşünülebilir. malum dur! diyecek birileri bulunmuyor kıyılarımda.. hani olsa kulak asar mıydım bilmiyorum. şu an olsa oldukça yüksek ihtimal tabi sadece sürekliliği için söz veremiyorum. başalngıçtan çok uzak bi yerlere geldiğimin farkındayım. belli bir konu olmayışının getirisi olsagerek bu. sadece yazmak istedim. "ne yazdığın kimin umrumda" yazıları olsun bunlar. adını ben ne koyarsam o olcak. burası benim dünyam. benim dünyamda bir de müzik olmalı. evet var da zaten şimdi buraya aktarmakla uğraşcak halim ve parçaları yazacak mecalim bulunmuyor da müziğin varlığına değinmek istedim.
bukadarım işte. ben bittim sıra yine bende. ya her bittiği yerden başlayabilen bir ruh halim yada bittiğini zanneden sorunlu piskolojik yanılsamalarım var.
satır aralarında kaybolmak deyiminden kastım yaklaşık olarak budur işte. hangi kelimede bulunabilirimki? hiç bir kelime ben değilim ve her kelime hücrem kadar benden bir  parça. anlayamazsınız kanısına vardım en sonunda. anlamak isteyen de yok gibi. burda yok'un gibi'si haberdar olmadığım düşünürlerin olması ihtimali üzerine varlık göstermektedir. bunu da belirtmiş olamak isterim. bu da gösterir ki hala birilerinin civarımdaki varlığına yönelik ufakta olsa bir umut beslemekteyim. bu cümle bitişleriyle yazı biraz ciddiyete bürünmüş mü oldu ne. zaten yeterince sıkıcı gözüken tablo bir okumaya çalışanında sabrını zoralayacak hal aldı. "sabretmek iyidir" tavsiyesiyle sürdürülebilriliği sağlayabilrim belki.

7 Oca 2012

F.D

Bir hüzündür geldi oturdu böğrüme beh. F.D nin etkisi yok değil tabi bunda. Adamın her parçasında bir hüzün hali var. Her mısrasından bir hüzün seziyorum ya da sadece bana yansıması böyle.. bilemiyorum.



Güne böyle başladığım hiçbir gün yapmayı düşündüklerimi yapamadım. Böyle bir bezginlik, yalnızlık duvarlarıma boş bakışlar. Zamanın kovalamacasından uzak akşamın üstüme çökmesine seyirci kalmak...
Durumun en tabiri caizi bu olsa gerek. F.D nin bu parçasının bana düşündürdüklerini ise tam olarak seçemiyorum. Sadece hüzün. Belki bir varmış bir yokmuş'lu başlayan bir hikayeden ibaret hayatımız. Ben de bir var bir yok olacak öylesine bir hikaye kahramanı. En azından benim hikayem bu. Keşke gidişata dair bir kaç şeyi de ben belirleyebilir olsayıdım. Sarfettiğim sözler benim mi? onu bile bilmiyorum.
Ne hastalıklı bir düşünce tarzıysa bu aklımı alamıyorum. Yaşam üzerine bir çok bakış açısı geliştirmiş düşünce adamları -döneminin filozofları- kafa bulandırmaktan başka bir halta yaramıyor. Yaşam üzerine derinlemesine kafa yormamak gerek belki ama o duruda da bir otlaşma olmuyor mu? Bu da bana hiç gelmeyen bir şeydir. Bunun yerine yaşam -başlangıç, bitiş vs.- üzerine sorgulamalarla kafa yemeyi tercih ederim diyebilirim. Bir noktadan sonra akıl algılayamadığını farkediyor zaten bir duvara toslar gibi. Toslanacak duvarların en ufağıyla karşı karşıya çakılıp kalmışlık gibi.....
Kafayı bile yiyemiyosun! Akıl okadar aciz...