...bütün ihtimalleri altüst ederek birden sabahıma doğuşun yok mu hani ...yine ...yeniden ...yaşamadığımın anısını canladırarak gözlerimde.
...ve bana yaşattığın kaçıncı film şeridi tekrarı bu bilmiyorum hayatımın geçtiği gözlerimden... Başrolde sen!

30 Oca 2012

kar yağıyor

penceremde güneş umarken sabah karın karşılaması da bir mutluluk sebebi olabilir tabi.. bir de bu denli soğuğu olmasa daha çok seveceğim kesin. olsun ama kar iyidir.. odamın pek manzaralı olduğu söylenmez hani iki metre ötedeki binanın çatı katıyla paralelim nerdeyse. her sabah o çatı karşılar beni kâh güneş kâh kar, yağmur.. çatım iyidir iyi.. (nasıl benimsediysem:)) kişilerin arkadaşlığından çok nesnelerin yoldaşlığını terch ediyorum sanırım çoğu zaman.


29 Oca 2012

unutma oyunu

bir kış sabahı kulübesine pusmuş soğuğu çekerken canımın canına aklımdan uçup giden o bir sürü unutulmuşluğun buruk huzuru var, biraz çay buğusunda.. ama unuttum.. eser kalmadı maziden.. hatta biraz fazla mı unuttum ne?
bu kadar unutmuşken aklından tam ne geçtiğini de kestiremezmiş insan. bu unutma oyununun çok uzun sürmeyeceği başından beridir bilinen bir şeydi de bir denemedir oluversin dedim.. olmadı.. belki başka bir gün? başka bir sabaha gözlerimi açtığımda köhne köşemde bulamayıverirsin beni..

28 Oca 2012

günden#1

*kışın en soğuk günlerinden bir tanesi bu gün. hava soğukluğu dışında soğukluklarınm da var.. kelimenin tam anlamıyla HİÇBİR ŞEY yapmak istemiyorum.

*bu son dediğim dördüncü paketimi de aldım. sanırım tiryakiliğe doğru gidiyorum bu sonlarımla. bundan sıyrılmanın tek yolu burdan bir an önce gitmekmiş gibi geliyor. belki bu düşüncenin varlığından dolayı sonlarım bir türlü son olmadı..

*daha önce mustakbel son sınavım olarak baahsettiğim zaman serileri de son olmadı. şuabat 2' de gerçekten dönemin son sınavı olacak ama benim için son olur mu bilemiyorum. çalışma girişimlerimde katettiğim ivme benim için umutsuzluktan başka bir şey olmadı. her umutsuzluk aşamasında bir dal daha yakmaya devam ediyorum.

27 Oca 2012

hafif bir uyku sersemliğiyle..

hafif bir uyku sersemliğiyle diye başlamış olsam da bunu yazmanın göründüğü kadar kolay olmaması dolayısıyla hafiflikten biraz fazla olduğu söylenebilir.. uyku saatleri sabah dokuz - öğle bir arası olunca bu normal karşılanabilir tabiki. deli gibi esniyorum :)
50 First Date filminin hoşluğunun bir huşusu var üzerimde. uzun zamandır bilgisayarımda olmasına rağmen izlemeyi hep ertelediğim bir filmdi. izledikten sonra yani yaklaşık dokuz dakika önce kızdım kendime biraz. kızdım değilde "güzel filmmiş lan neden izlemedim ki şimdiye kadar" dedim. evet deli gibi esnemeye devam ediyorum.. kendimi bıraksam akşama kadar uyurum. sanırım kendimi bırakıyorum...


25 Oca 2012

vesselam


beden ağırlığı ruhun da üzerine çökmüş gibi bitkin hissediyorum.. gözlerimi kapatıp kendimi dinlediğimde duyduğum şey bu.. bir gecede bir dönemin ağırlığı üzerime çökmüş altından kalkılamıcak sorumluluğuyla.. beni ne hayata döndürür bilmiyorum.. hiç umursamadan öylece kalakalmak beni nereye götürcekse orada son bulmaya boyun eğmek olmamalı sonum..
son bir maraton daha beni beklerken düşündürülen bu sondan bir çıkış bulmak umuduyla beni bulan her kimse vesselam olsun...

22 Oca 2012

hayata dair

hayata karşı çok aciz olduğumuzu düşünüyorum. bizi gerçekten neyin beklediğini bilebilmek bir imkansızlık gibi.. geleceğe dair öngörülerimiz kör topal.. aslında yarınlara gözü kapalı yürüyoruz. hadi planlar yapıp durmaya devam edelim!
neyi değiştirmeyi umuyorum bilmiyorum da.. hayata yapılan hamleler neyi değiştirmiş oluyor bilmiyorum. belki hiçbir şeyi? belki tam da hayatın planladığı gibi ilerliyorumdur. bu bile beni götüreceği yere varmakta bir adım hayat oyununun içinde. yine bir şeyler olacak! bense sadece şaşırabiliyorum.. gerçi hala bir şeylere şaşırabilmek de fena sayılmaz. büyüdükçe tekrarlanan durumlara duyarsızlaşıp tepkisiz kalmaya yeğlerim her defasında şaşırmayı. kontrolün bende olmadığı gerçeğine alışabilmem de pek kolay değil zaten..  enazından tepkilerimi ben belirleyebilmeliyim!
her defasında şaşırabilmeyi bir çoçuğa kıyasla nekadar başarabilirm bilmiyorm. hayatın oyunu içinde monutonluğa maruz kalmaktan korkmasam bu okadar düşündürücü olmazdı. belki bu monotonluğa kapılmamak için hep bir çocuğun etrafında bulunmak gerek ya da hep çocuk kalmak.. bir çocuk saflığında her an şaşırabilir potansiyelinde kalmak..

21 Oca 2012

saatlerin zamanı kıt

doğru insan olmak nedir?
herkese güler yüz gösterip ahlaki olarak iyi değerlendirilmiş bütün davranışları sergileyen güzel insan iyi insandır. değil mi? her tarafa olumlu yaklaşımlar getirmek de bir iyilik vasıfı olsagerek.  her şeyden önce şu bir kesinliktir bence ki tek başına iyi insan olunmaz. iyi insan olma vasfı diğerlerine karşı sergilenen tutum ve davranışlarda orta çıkabilir anca. herkes kendi başına iyidir..
peki ben nasıl iyi insan olabilirim? zaten iyi değil miyim? biraz değersizim sanırım. birazcık yetersizk falan hani akıl kıtlığı derecesinde değilde biraz işte.
toplumda bir değer kişisi olarak benimsenememek bir tesadüf olmasagerek. evet bu bir tesadüf olamaz. oluşturan sebepler ben'de saklı. aslında saklı da değilmiş ki bir değersizlik çıkmış ortaya.
şimdi bunları düşündüren hiç bir şey yokken neden düşünedurdum bilmiyorum. doğruluk payını da tam olarak kestirebilmiş değilim. ya da bu değersizliği kendime yakıştıramıyorum ki kim yakıştırır ki kendine.. ya da daha fazlasını hakettiğimi düşünüyorumdur. evet kesinlikle daha iyisini hakediyorum. kendimi sosyal olarak yeterince ifade edememiş olmam ya da genel bilgi eksikliğim bir değersizlik olarak görülmemeli. gereksiz şeylerle meşgul olurken hayatın bir kısmını ıskalamış olabilrim. yakaladığım yerden tutunmaya alışırken buna köstek olacak düşüncelere sevketmenin ne alemi var di mi?
ya da artık bişeyler yemeliyim!

saatlerin zamanı kıt, her histen uzak donuk bakışlarımda donuklaşan anlarım var.. yalnız...

20 Oca 2012

bir değer düşü..

Aslında hiçbir şeyden söz etmek istemiyorum şu an.. Kahvemi yudumlarken kendimi akışına bıraktığım müziğin ritmindeki yapay huzurla yetinmek yeter gibi.
Sadece, şunu hatırlamak isterim diye düşündüm. Hani bazen yaptıklarınızın hiçkimse tarafından bir değer ifade etmediğini hissedersiniz ve ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz. daha doğrusu bilemezmişsiniz.. Gerçekten sanatsal ya da başka bir açıdan bir değer olmasa da sahte bir ilgi bile yeterli olabilir halbuki.. Bu bile bazen insan oğluna neden zor gelir anlamıyorum? Umarım ben de herangi bir psikolojik durumumda dahi böyle bir üşengeçlik gösterip değer kavramının önemini gözardı etmem. Enazından ufak bir ilgiyi herkes hakeder diye düşünüyorum..
Kayda değer olmasa da 'benden bir parça'dır hep ortaya konulan. Buna verilen değeri kişiye verilen değerle eşdeğer tutmak yanlış olmaz sanırım.. Ve sanırım herkes değer görmek konusunda hemfikirdir. Peki nasıl insanlar birbirlerine değer göstermek konusunda cimrilik yaparken bukadar rahat olabilir ki? -Ufak bir ilgi belirtisi mutluluk getirebilir arkadaş! Bunu neden esirgersin ki?-


günden..


*artık bir şeylerin dile getirilebilirliği okadar kolay gelmiyor.. kendimi bir kutuya kapatıp saatlerce karanlık olabilrim. belki aradan sızın ışık kadardır hayattan umduğumuz umut..

*yazmaya başlayınca bu umut flan üzerine yöneliyorum hep son zamanlarda. bilinç derinliklerimde bir yerlerde bunla alakalı bir şeyler yer etmiş olsagerek. normalde bunun üzerine çok kafa yorduğum söylenemez..

*yine bir kahvaltı öncesi kalame alınmış bu satırlar bu anın tanıkları sıfatyla tarih kürsüsünde yerini almış olacaktır umarım..

18 Oca 2012

Soul Kitchen

      

 ....bir film insana umut olabiliyormuş.. her şey birden en kötü halini almış olsa da iyiye çevirmek için hayat nice şanslar tanıyabilirmiş.. elbette üzerine  daha bir sürü şey söylenebilir fakat bu seferlik ucu açık cümlelerle bırakmak istiyorum.. kelimeler kendice akadursun benim yapmam gerekenler var ;)

benden uzak bir ben


      
    ....senden arta kalan benle yaşamı idame ettirme çabamın yanısıra arta kalanım da sensin, göz ardı edemiyorum.. bunun önüne geçecek bir adım dahi atma cesaretinden oldukça uzağım.. bunu ne sen anlayabilrisin ne bir başkası. belki ben bile anlamış sayılmam.. anlamış sanıyorumdur sadece. daha önce anladığımı sandığımı anlamadığımı farkedince ki boşluk hissinin nüksetmesi yüksek ihtimalinden korkuyorum belki.. belki bu yüzden sandığımın doğruluk varsayımıyla yaşamayı seçiyorum. bu bir bilme korkusu olarak anlamlandırılabilsin hadi, ne faydası var?... şimdilik kendimi sensiz bilmeyeceğim gibi bir kesinlik var hayatımda. bunu ben biliyorum.. elim, gözüm, dilim, kalemim... hepsi sana aşina.. bilecek bir kaç kişi daha olası sen ve benden uzak ve habersiz olsalarda.. yalnız sen bilmeyeceksin... ne benden haberin olacak ne de bende ki senden.. ne de sendeki sensizliğimden.. benden çok sende gibiyim.. senden uzak olmak benden uzak olmak bana.. yaşadığımın farkına ancak fiziksel tepkimlerle varabiliyorum desem yeridir.. belki sadece bu yüzden üşümek istiyorum.. battaniyeme gömülmüşken kolumu dışarda bırakıp soğuğu yaşıyorum.. yaşadığımı yaşıyorum...

üşüyorum..

üşüyorum.. gözbebeklerime kadar üşüdüğümü biliyorum.. bunu bilmek de iyidir gerçi.. hissetmek yaşadığını.. gözkapaklarımın ağırlığını billiyorum.. bunun yorgunluğuyla alakalı hiçbir fikrim yok.. bu günkü gün sadace geçti öylece.. sadece ömrümden eksildi...
böyle kısa cümlelikli bir günüdü geride bıraktığım.. bu tarihe ait birkaç satırın olması isteğinin çabasıdır bu.. yoksa battaniyemin altında kendimce bir huzurumdaydım.. yalnız battaniyenin dışında kalan kolun soğukluğu gibi soğuklukları var yüreğimin.. yine kimlerin sıcağından uzak kaldık kimbilir? belki ben bilirim?

16 Oca 2012

bir depresifliktir..

yeni bir depresifliğe doğru giderken zaman, hiçbir çıkış çabası göstermeyeceğim bir kuyuyu anımsıyorum.. hareketsiz kalışımın getirdiği bir duygusuzluk hali hakim düşüncelerime..nerde olduğumu bilmek istemeyeceğim kadar uzaklaşmak istiyorum.. fakat bunun olmazlığı bukadar net olunca adım atılamıyor umutsuzluktan öteye..
biraz çaresizlik düşüncesinin yansımaları olsagerek bunlar.. en azından ısınma sorununu bi süreliğine giderebilecek bir ivme katettim. terastaki baza parçaları olduğunu düşündüğüm tahtaların bir kısmını daha yakılabilecekler kutuma dahil etmekle oldu bu. bir de makarna yapabilseydim mutlu bile olabilirdim. evdeki tuz eksikliği ihmal edilmemeli kesinlikle.

kimsin sen?

*hiç bir şey olmamasının boşluğu nasıl anlatılır ki? geçenlerde karaladığım şu birkaç satırın anlık anlamlılığından bile oldukça uzak sayılırım..
hani hiç bir şey kalmadı senden
kendime gülüyorum..
bir çıkmaz da değilim sende
tek kelime boşa sarfetmek istersem ne zaman
sözüm olsun seni anıp durup,
durup gülüp dururum..

*tınısında bir melodik bir şeyler var hayatın., tik tak tik tak...

*"kendimi anlamam yetmez mi? neden birileri tarafından anlaşılmaya ihtiyaç duyar olur ki insan? peki ben anlıyor muyum kendimi...?" gecenin gündemi bu olmalı... evet an itibariyle kendimi bu çıkmazda bulunması olası insancıklara hizmete adıyorum. insanın kendini bilmesi ilkesi herkesin yaşımının belli bir evresi olmuştur sanırım. -uzunlu kısalı- 'kimsin sen?' sorusuna verecek sağlam bir cevabınız olsun beyler. bu sorunun anahtarı budur. anahtar sizsiniz!
bundan bahsedince aklıma gelen ilk şey Sofie'nin Dünyası adlı kitap oldu. daha başlarında çarpıcı sorgulamalara yer verilmesiyle beni kendine çekmeyi başarmıştı kitap. ilk soru bizim anahtar: "kimsin sen?". gerçekten benim için etkileyici bir başlangıç olmuştu. ne yazık ki bu kitabı henüz bitiremedim. ara vermek zorunda kaldım ve henüz tekrar kendimi kaptırarak başlayabilmiş değilim. başlar başlamaz bahsetmeyi düşünüyordum aslında. yüzeysel felsefik görüşlerin anlatılmasının yanısıra derinlemesine düşüncelere de götürebiliyor okuyucusunu Sofie'nin Dünyası. marx' ın yaklaşımlarındaydım en son. şimdi tam olarak hatırlayamamanın verdiği merakla sanırım hemen okumya koyulacağım. size teşekkür etmeliyim :) keyif verecek bir parça neden olamsın di mi?..(:))

15 Oca 2012

neye kafa yormalı?

"nerdesin be güzellik.. ben söylemem sen anla" 'hayatımın anlamı olma girişiminde bulunacak bir lavuk aranmakta' bakışlı bir kız görseniz anlarsınız fakat o lavuk olmak istmezsiniz de... bunun aksine kendi köşesine çekilmiş 'ben bana yeterim' edasıyla salınan hatunlara odaklaşırız.
erkek familyası üzerine yapılan bu öngörünün oldukça geçerli olduğunu düşünüyorum. bir erkeğin yeterince ciddiye alacağı biri kesinlikle 'aranan' tabiriyle ortalıktaki hatun olmaz. bunun izahı nerden bana düştüyse artık.... hatta belki bu ilişkiler üzerine kelime yoracak en son yazıcılardanım. bilakis 'kelin ilacı olsa kendi başına sürer' vesaire atalarımızın yaklaşık bu durumlara yönelik öngördüğü manidar deyişlerdendir..
kelliğimiz bi yana herkes kadar söz hakkım olduğu varsayımıyla mevzuyu derinlemesine irdelemeye koyuluyorum. gerçi herkesin nekadar söz hakkı olduğu konusu da oldukça tartışılabilir ama şimdi değil. her ne kadar Albert Einstein, "bazı erkekler kadınları anlamaya çalışır, diğerleri kendilerini daha basit konulara adarlar, örneğin görelilik kuramına." sözüyle kadınların anlaşılabilmeme derecesine vurgu yapmış olsa da benim bir girişimde bulunmak gibi bir çekincem yok şimdilik. öyle ki bence kadınlar erkeklere oranla olukça basit fakat ayrıntılı düşünen bir familya. bu familya üzerine genel yargılara çok kafa yormuş değilim aslında. sadece ikili ilişkilerdeki tutarsızlıklar son zamanlarda bunu düşünmeye yöneltti. ben miyim sorunlu bunun soru işareti oldukça meşgul oluncak bir şey.
daha mevzunun başında malubiyet bayrağımı göndere çekmek üzereyim. evet evet bunun üzerine düşünmek için kendime biraz daha vakit vermeliyim. çünkü kız familyası olarak ele alınıp bir genellemeye tabi tutmak gerekir mi bilmiyorum? şahıslar arasındaki farklılık gösteren özellikler göz ardı edilmemeli düşüncesine sahip oldum bu yazının ortalarına doğru. (hayatıma giren farklılıklar bunun kanıtı olarak gösterilebilir.)
her neyse ben Einstein' in izinden gidip izafiyet teorisi gibi daha basit konulara kafa yormaya devam etsem zamanı daha olumlu kullanmış olurum sanırm.


kafam güzel sadece

sahoş falan değiliğm kafam güzel sadece.. ve gözlerimi açık tutacak bir şeylerin arayışındayım. -bu en olduğu gibi bir durum bildirisidir- gözlerimi kapatınca dönüyo burası biraz. evet biraz döndüğü zamanların sonrası pek iyi olmadı. bu yüzden gözlerimi açık tutmaya çalışıyorum. bir şeylerle oyalanma arayışı içinde burayı buldum. tabi bir de vakit harcayanlara bir takım paylaşımlarda bulunmak gerek.. bizim ekiple şarap tüketirken konu bi'yerlerden dolaylı olarak kader mevzusuna geldi. herangi bir roman karekterinin hiç bir şeyinin kendi iradesince olmadığını yaşamımızla özdeşleştirerek bir gündem koydum ortaya.
sarfettiğimiz sözlerin dahi bize ait olduğunu kesin olarak nerden bilebiliriz ki? böyle sorgulamaların sonu yok elbette ama insan kendine sormadan edemiyor bi'noktada. özellikle kafa güzelken akla gelen bazı şeylerden bir kısmı yaşam üzerine oluveriyor. şu an en ihiyacım olan şey olmasada önemli bir kısmını oluşturan şey bu sorgulamalarla kendimi uyanık tutmak sanırım :) çoğu zaman bu takım şeyleri sorgulamak için uyanık olunur ama şimdi uyanık olmak için sorgulanıyor ve oldukça mecazdan uzak bir uyanıklılık bu..
ezgünin günlüğü - kar yağıyor bu gece

13 Oca 2012

bir 'iki' gün

0339.130112*bunu hatırlamak istiyeceğime eminim. ekmek arası domatesin bukadar lezzetli olduğu hiçbir ekmek arası öğün daha bilmiyorum. biraz keçcap tatlandırması da hiç fena değildi. soğuk bir aralık gecesi iyi bir film sonrasında güzel bir kare olarak rafta yerini alcak bir an oldu.

1855.120112*"..nihayet öldüğümü nerden bileceksin" diyor orhan baba.. bilmezsin elbet nasıl harap ve bertaraf kendimi sana esir ettim ben nasıl bulamadın ki beni gözlerinde.


'ağlamadan git' parçaları eşliğinde sana  çekmekteyim her nefesimi(monte carlo'lu).
"karşında durup havadan sudan bahseder gibi diyorsun ki 'git!'" diyenler de var..
sen bana git bile demedin..
"ben nasıl giderim ben" diyorlar..
"ozaman sen gitme.." diyorum bırak o gitsin?
"sen kal olduğun yerde o gitse de gitmiş olmaz" diyorum? kime diyorum?
şu anki pisikolojik travmamı anlatacak kelime yok sayılır hani kifayesizlik bu olsa gerek bende her şey kifayesiz.
nedir zaten bu kifaye falan filan.. 'kifayesiz' bile kifayesiz...

ben şuanda sulu gözlü bir çoçuk gibi ağlamaklı ama  ağlamadan burnumun akmasını çekmek istiyorum desem kimileri biyerleriyle bana sırıtacaktır büyük ihtimalle. bende biyerlerlerimle onlara cevap olmam mı sanırlar acaba ki bu denli rahat bitarflarını güldürebilirler?
artık kendimi toparlamam gerektiği kanaatine okadar yakınım ki bunu görebiliyorum. "ah şu kanaat bir gelse de toparlansam" diyorum kendi kendime.
bunları derken bir parçayı daha geride bırakıp başka bir parçaya geçmiş oldum ama sanırım bunu değiştireceğim. şu durumuma pek uygun pek alakadar ve elemliliğime yakışır bir hava oluşturacak gibi değil..
bu cümlenin de altından girip üstünden çıkıp boktan bir hale gelmesine vesile olduğum için kendimi kınıyorum. insanın kendine yaptığı en kötü şey kendini kınaması olmasa da etkili bir azarlama olabilir düşüncesindeyim. kendimi çok etkili azarlamış olacağım ki elemliliğim gözlerde nemlilik haline gelme eğilimini artırmış gibi görünüyor. bu cümlelerin gerçekten başıyla sonunun takibatını yapmakta güçlük çekiyorum. eğer sizinde böyle güçlükleriniz varsa lütfen bana bildirin, çünkü ben attığım her şeyin sorumluluğu sahibiyimdir. bununda sahibiyim. sahip olunacak en iyi şey belkide sorumluluktur.. neyseki bende bir tane var ki toparlanma anlamında ivme katedebiliyorum gayet hızlı şekilde. sizde bunu farketmişsinizdir tabiki.
bu parçayı da bir türlü değiştiremedim gitti belkide yazmaya bir ara vermeliyim. gerçekten bunun ne boka yaradığını da anlamış değilim..
şu lanet parça neyseki sona erdi..
şimdi çalsa bir ferdi..
aman Allahım ne kafiye yaptım. şimdi de kendimi biraz takdir edeyimde moral sinirlerim biraz sakinleşsin düşüncsindeyim. ferdi olmsada duruma uygun bir parça seslenmekte şu dakikalarda. şu dakikalardan kasıt 18.15 dir. meraklılara ve ayrıntı sever arkadaşlara bir ayrıntı olsun bu..
-başka detay-ayrıntı isteyenler lütfen bana bildirsin.-
ben gerçekten bunun da sorumluluğundayım. ve 'penceremden kar geliyor' parçası beni duygu seline boğmak üzere..
zaten ben de ne zamandır bir duygu selim olsa da sağ salim boğulup çıksam diyordum. gerçekten harika bir zamanlamayla beni yakaladı. ve duygu selime ramak kaldı.. gittim gidiyorum derken aklıma gelen bir espiri kendi duygu selimden aldı.. kahretsin gene kaçırdım selimi.
'ne desem boş be birader' li bir cümle gerçekten durumun izahında iyi bir başlangıç olabilridi. ama ben yapmıyorum. açıklmasını da yapmazdım ama şu sorumluluğum varya of o sorumluluk duygusu... "tamam açıklıyorum be çatlamayın!" diyerek çatlama eğilimli piskopatların çatlaklıklarının önüne geçtiğimi düşünüyorum. o açıklayacağım şeyin ne olduğunu gerçekten unuttum çatlayanda çatlasın lan.
başka bir parça seslenirken yeniden duygu dolmaktan kendimi almıyorum. meğer ben ne 'duygusalım' mışım. hatta böyle romantik falan fıstık şiir yaparaktan kendimi dökebilirim. hatta dökmeliyim bu duygumudur nedir şişkinlik yapmasın! -gerçekten çok gülerim- tamam şimdi bir şiir -akrostijli falan hemde- gelsin baklım nasıl duygu doluşmuşluğudur bu. akrostijin ne halt olduğunu bilmeyen zati mühteremler kendilerini bende soyutlayabilir benim için hiç bir sakıncası yoktur. belirteyim de ben. sonra yok efendim "ben bilmiyordum bekledim açıklamadın çatladım.. hani sorumluluk falan fıstık" gibi itirazlarda bulunulması moralimi sinirlendirebilir. ve sinirli moralim çok kötü ağza alınmayacak küfürler sarfedebilir. ondan sonra gelip bana "etiktir baştan kokar. başıma küfrettin etiğim koktu" denmesin. benim etiğimi baştan çıkartmayın lan. bak yine mevzu ve benim duygu selim dağıldı gitti. ulan ben bir duygulanamayacak mıyım? tam sinirlenmek üzereydim ki "ulan ben neden sinirleneyim" dedim ve durdum. kendimi durdurabilmem olası gibi görünsede bu her zaman böyle olmayabiliyor. ben söylemiş olayım da sonra gelip bana "sen durdurmuştun şimdi niye durdurmadın?" söylemleriyle gelinmesin. neyse neyse ben duygumdan devam edeceğim. benim duygumu dağıtmayında iki akrostijk yapayım lan. 'simit' üzerine yaparsak kimse "neden yapıyorsun?" der mi? bilmiyorum ama diyenlere hazır bir cevabım olacak. "sanene ulan ben belki simit seviyorum. sana mı battı?" bu kapak her ihtimale karşı hazır bulunsun. beni yormayın siz kendinize takarsınız artık. hadi yapalım şunu dağılmadan. efendim şöyle başlasın: "-sensin sabahlarımın yılıdızı..""-ister çıtır ister tahta olsan""-miğdeme indiririm yapmaz bende sızı""-isyitorsan illa yine istiyorsan""-tek kelime yeter kaydırtmayın yıldızınızı.." ulan ne şiir yazarmışım be. dikkat ettiyseniz simitimle arama girmek teşebbüsünde bulunulanlara da bir laf sokuşturma oldu. ona göre sadece duygulanıp durmayın kendinize bir de pay çıkarın hani 'kaydırtmayın yıldızınızı'. efendim bana bu kadar dugusallık fazla mı ne. nasıl bir kırılganlık çöktü analatamam dokunsalar pırtlatacak halin halindeyim. bir yandan bunla uğraşırken bir başka duygusal patmala yapmış adamın romantikliğini çekiyorum.
'kirli çarşaflara bakıyorum.. git artık' falan. ya arkadaş herkesinde duygu hali başka tabi. bir aşıklı mıdır nedir?.. 'hatam meyletmek' diyor vatandaş. "hangi şiir bu gerçekten çok merak ettim?" diyen varsa ki eminim vardır. size kısaca "avucunuzu duvara dayayıp etrafınızda dönün" düyorum. bunu neden diyorum bilmiyorum. sadece krişelikten uzklaşmak istedim ve başardığımı düşünüyorum. ve insanları zor bir pozisyona sokmuş düşüncesinin inanılmaz bir hazzı içindeyim. kesin şimdi herkes avucunu biyerlere dayamış dönmeye çalışıyordur. neyse ben gerçekten yorgun hallere girdim küçüldükçe küçülüyorum battaniyemde. meraklıları varsa evet kıçımın donma surunundan dolayı battaniyenin altından seyrediyorum yaşama. ağzımdan cıkan buhu dolayısıyla havanın yaklaşık -2.8 derecesinde yaşamıma paralel seyrettiğini söyleyebilirim. "nasıl ulan paralellik?" soru işaretlerine karşı şöyle bir vevap olmak dursun ışıl ışıl beyinler olarak bana teşekkür edeceksiniz. şimdi ben yaşıyorum, yaşamda yaşama evresi bir seyretme hali yani yaşamda ilerlemedir. bunda kimsenin bir sıkıntısı olmaz heralde sıkıntısı olanlar daha önce verilmiş kapağı kendilerine uyarlayıp uydurabilirler. vesselam sıcaklık derecesiyle yaşamda içi içe olduğumuzdan o dereceyide bir seyir halinde değerlendirebiliriz. bizle aynı akışkanlıkta süregeldiği için bir paralellik kavramı da yanlış olmaz tabiki. bu aydınlanma evresinden sonra ışıl ışıl olma evresine bir adım kala bir durun silkelenin bir kahve içip kendinize gelin.(hahahahh hatrıma bir şey düştü bu konunun dışında) sonra şunu bir düşünün. şu derken bu işte: kendimizi başlangıcı ve sonu olmayan bir akar nehirde düşünürsek bizle beraber olan her şey akan nehirde bizle süregelecektir ki nehir akar. akmayan bir nehir nehir değildir. olsa olsa göl olur ki o da şimdi bizim konumuzn dışında başka bir mevzubahis olmaktadır. başka bir gün buna da değiniriz. şimdi değinirsem ışıllıktan gözleriniz körelebilir. bakın sizide ne kadar düşünüyorum. be keşke-olamyan bir duruma yönelik ve olması istemlik dolu bir keşke bu-, keşke siz siz olacak kadar olsaydınızda bende sizinle olsaydım. bu çok talihsiz bir açıklamadır olsa da bu sezon ligi çok önemsemiyoruz. önümüzdeki maçlara bakmanın da bir anlamı olmuyor bu durumda. o yüzden bakmıyoruz. hatat belki başkan biz önemsemezsek top neden durmuyor tribiyle stadlara dalarak bütün futbolcuların toplarını kesme piskopatlığına girişme düşüncesinde olablir. ben bunu buradan söylesemde siz benden duymuş olmayın. ne bileyim ben bir fenerli bulup ondan duymuş gibi yapın. hadi gidin...

1054.120112*-ben şimdi bir yalnızlık seçeyim adını sen koy, sabahlarıma anlamını yükleyerek her güne yeni bir günmüş gibi başlama fırsatım ol?- 
 bir sabah daha kendini göstermeden edememiş olcakacak ki yine bir sabaha açtım gözlerimi. güneşin hiç geç kalmaması hep imrendiğim bi dakiklik olmuştur..  sen'de aynı dakikliği gösterip her güne gözlerimi açtığımda aklımda yer etmesen olmazdı sanki. aslında 'sen' diyerekten herangi birine hitap ediyor değilim. bu sabah böyle bir hitap hoşuma gider oldu. birilerine itafen yazmak istedim belki. her itaf ikinci tekil şahısa ki üstüne alınacak bir 'sen' yok malesef. neyse bozuntuya vermeyelim :) sen... sen ki aklımın en ücralarının yegane hakimi. (bu kadar da olmaz di mi:)) sen.. sen ki her sabah güneşten önce günüme doğan biriciğim. her sabaha özlemle uyanıyorum. aklıma gelişindeki kavuşma anı güneşin penceremden odama sızmasıyla gözlerimi açmamdaki saniyelik dilim. anlık mutluluğum sadece bundan ibaret. gün bütün dobralığıyla yokluğunu yüzüme vurana dek.-bu birkaç satır benim bilebileceğim bir gerçek dışılığa sahip oldu. hani güneş hiç bir zaman doğar doğmaz odama dolmadı(kahretsin). yani güneş ters kalıyor biraz. bazı sabahlar "ulen bi gün de şu taraftan doğsan" diye aklımdan geçirmiyo değilim. olmuyor tabi. bu da her sabah totomun donması durumundan yataktan çıkamadığım için bi'yerlere geç kalmama sebep oluyor. hep güneş yüzünden.:) böyle de bağlarım yani bahane kılıf vs. üretmekte üzerime yoktur, gerçi bu biraz uç oldu..
kahvaltı öncesi bir kaç satır işlemeyi sevmeye başladım diyebilirim. (böyle sevgi tomurcuklarımı tutamıyorum içimde bak hemen de söyleyiverdim:))


11 Oca 2012

adını sen koy

*parmak uçlarımda hissedebileceğim kadar soğuk bir soğukla yaşıyorum. battaniyelerimde kaybolmama bir kaç dakika kala kaleme almak istedim. geri dönüşüm zaman alabilir.
*soğuk kadar yorgunluk da bu günün gündem başlıklarında yer alabilir. sınavın iki saat öncesinde edinilin bilgilerle sınav sitresi bir başka oluyor tabi. bir dönemin birikintisini iki saate sığdırıp allak-bullak olmaya alışılılabilir gözüyle bakıyorum artık. bu yüzden yarınki mustakbel son sınavıma aynı koşullar altında girmek gözümü okadar korkutmamaya başladı.(mustakbel son sınav, 'zaman serileri')
*bu gelişmeler uykuya öncelik vermem için fazlasıyla yeterli. hani uyku çoğu zaman öncelik verilmiş bir kulvardır da bu kılıfla daha rahat uyunabiliyor.
*artık vakit kaybetmemem gerektiğini düşünüyorum. dağınık bir durumlar bildirisi oldu bu.. "adını sen koy."

10 Oca 2012

satırlarla resmetmek düşüncesi

şimdi bi'şeylerin anısına  bir kaç kare bırakmak isterdim satır aralarında. satırları kare kare resmetmek paha biçilemez gibi gelmeye başladı. tam anlamıyla tasfir etmek bir çaba ürünü olması gerek olmasa ve tabi bunu sanat olarak icra etmişlere saygısızlık olmuş olacağı düşüncesi olmasa cesaret edilebilir olabilridi benim için. şu noktada kalkışacağim bir şey değil henüz. vaktî problemler oldukça sıkıntı olmakta zaten şu sıralar. ben vakit harcayabilir olsam da satırlarla resmetmek her yiğidin harcı olmasagerek. ben ancak bunun düşüncesinde olabilirim sanırım. düşünüyorum.. yeterince düşünebilmek de bi'şeydir, iyidir de bu:)  bu mevzu nerden aklıma geldi onu da anlamış değilim. sanırım yazacak bi'şeylerin peşindeyken öyle birden kendini gösteriverdi. burayı ihmal etmek istemiyorum. malum planlı yürütebilmek gibi bir ulvî amaçla çıktık yola...
bir günce muhabbeti çevirmek gerekirse(gerek görmeyen devam etmeyebilir:)), halen sınavlarla boğuşuyorum. bu gün iki tanesini daha geride bıraktım(bir tanesi henüz geride kalmamış olabilir). şu üç gün de bir geçse rahat bir nefes alırım şöyle gerile-kasıla :)) "bukar günce yeter sana" diyorum içimden. hani beni de çok saran bi muhabbet değildir günce falan fıstık. maksat muhabbet olsun :)
bu yazının bol gülücüklü olması acayip keyif veren bir şey oldu bana :)) hatta birilerine 'bol gülücüklü mutlu günler' temennilerinde bulunmak istedim....:) bir de bir mutlu parça dinletmek :)


8 Oca 2012

"sabretmek iyidir" tavsiyesi

bütün gözlerden uzak kendi köşesinde sonu bekleyen her ne varsa o olmak istiyorum. belki sadece bir gölge olarak..
belki yazmayı da bırakmalıyım. satırların ölmezliği bana göre değildir belki. satır aralarında kaybolmak bi yana var olmuş olmak gelmiyor içimden. bu karamsar tablo ne kadar devam eder hiç bir fikrim yok. bahsettiğim yaşam bezginliği falan da değil. kelimeleri neye yorsam olmuyor. her neyden dem vursam dönüp dolşıp beni bulacakmış hissindeyim. bunu yazarken kesin bir ifade takınmak da doğru değil belki. neyin doğru geldiği, başka bir değişle olması gerekenin ne olduğu ayrı bir soru işareti. ve ben bu gece bütün soru işaretlerinden uzaklaşmak istiyorum. konu yine saçma sapan yerelere doğru kayma eğilimini sürdürmesin diye alınmış ufak bir önlem olarak düşünülebilir. malum dur! diyecek birileri bulunmuyor kıyılarımda.. hani olsa kulak asar mıydım bilmiyorum. şu an olsa oldukça yüksek ihtimal tabi sadece sürekliliği için söz veremiyorum. başalngıçtan çok uzak bi yerlere geldiğimin farkındayım. belli bir konu olmayışının getirisi olsagerek bu. sadece yazmak istedim. "ne yazdığın kimin umrumda" yazıları olsun bunlar. adını ben ne koyarsam o olcak. burası benim dünyam. benim dünyamda bir de müzik olmalı. evet var da zaten şimdi buraya aktarmakla uğraşcak halim ve parçaları yazacak mecalim bulunmuyor da müziğin varlığına değinmek istedim.
bukadarım işte. ben bittim sıra yine bende. ya her bittiği yerden başlayabilen bir ruh halim yada bittiğini zanneden sorunlu piskolojik yanılsamalarım var.
satır aralarında kaybolmak deyiminden kastım yaklaşık olarak budur işte. hangi kelimede bulunabilirimki? hiç bir kelime ben değilim ve her kelime hücrem kadar benden bir  parça. anlayamazsınız kanısına vardım en sonunda. anlamak isteyen de yok gibi. burda yok'un gibi'si haberdar olmadığım düşünürlerin olması ihtimali üzerine varlık göstermektedir. bunu da belirtmiş olamak isterim. bu da gösterir ki hala birilerinin civarımdaki varlığına yönelik ufakta olsa bir umut beslemekteyim. bu cümle bitişleriyle yazı biraz ciddiyete bürünmüş mü oldu ne. zaten yeterince sıkıcı gözüken tablo bir okumaya çalışanında sabrını zoralayacak hal aldı. "sabretmek iyidir" tavsiyesiyle sürdürülebilriliği sağlayabilrim belki.

7 Oca 2012

F.D

Bir hüzündür geldi oturdu böğrüme beh. F.D nin etkisi yok değil tabi bunda. Adamın her parçasında bir hüzün hali var. Her mısrasından bir hüzün seziyorum ya da sadece bana yansıması böyle.. bilemiyorum.



Güne böyle başladığım hiçbir gün yapmayı düşündüklerimi yapamadım. Böyle bir bezginlik, yalnızlık duvarlarıma boş bakışlar. Zamanın kovalamacasından uzak akşamın üstüme çökmesine seyirci kalmak...
Durumun en tabiri caizi bu olsa gerek. F.D nin bu parçasının bana düşündürdüklerini ise tam olarak seçemiyorum. Sadece hüzün. Belki bir varmış bir yokmuş'lu başlayan bir hikayeden ibaret hayatımız. Ben de bir var bir yok olacak öylesine bir hikaye kahramanı. En azından benim hikayem bu. Keşke gidişata dair bir kaç şeyi de ben belirleyebilir olsayıdım. Sarfettiğim sözler benim mi? onu bile bilmiyorum.
Ne hastalıklı bir düşünce tarzıysa bu aklımı alamıyorum. Yaşam üzerine bir çok bakış açısı geliştirmiş düşünce adamları -döneminin filozofları- kafa bulandırmaktan başka bir halta yaramıyor. Yaşam üzerine derinlemesine kafa yormamak gerek belki ama o duruda da bir otlaşma olmuyor mu? Bu da bana hiç gelmeyen bir şeydir. Bunun yerine yaşam -başlangıç, bitiş vs.- üzerine sorgulamalarla kafa yemeyi tercih ederim diyebilirim. Bir noktadan sonra akıl algılayamadığını farkediyor zaten bir duvara toslar gibi. Toslanacak duvarların en ufağıyla karşı karşıya çakılıp kalmışlık gibi.....
Kafayı bile yiyemiyosun! Akıl okadar aciz...

6 Oca 2012

rafadan

saçmalıklar kaldığı yerden devam ediyor mutluluğunun tarifi yok! kopun beyler! nereden sevdim ben o zalimi nerden sevdim be....
of ulan be
ah ulan be
neyse bunu cok uzatmasam daha sağıklı olacak gibi
yeah ulan be
ayyyh ulan da var tabi
neyse neyse beyler ben kahvaltıya akıyorum
daha rafadan yumurta deneyimi yaşayacağım
yapılan süre araştırmaları rafadan süresinin 60 saniye omadı 2 dk flan die olduğunu saptatmıştır
ama ben bi 6 dk pişirim diyorum
çok da vıcık bişey olmasın
hani beyazının pişmesi lazım abi
olmaz yani yoksa
başlarım öyle rafadana
vala bak sinirlenirim ben o yumurtaya
sen ne vıcıksın falan diye trip atarım yemem ben onu...

5 Oca 2012

rüya sarhoşluğu

Rüya paylaşımı yapmak pek adetim değildir ama bunu anlatmalıyım. Gerçekten çok ilgincime gitti. Karmaşık-net bir sürü şey gördüm de yaptığım bir şeyin yapılabilr olduğunu bilmiyodum. Bu ancak filmlerde, dizilerde olmadı çizgi filmlerde olabilr bir şeymiş gibi düşünürdüm hep.
 Bu merak uyandırıcı girişten sonra artık bahsedeyim tabi ne olduğundan :) şöyle oldu; zamansız bir uyku arası verdiğim bir saat diliminde iki saatcik kadar flan kestirmişim. Hani çok derin bir uyku da değil bu. Apartmadan gelen gürültüleri falan duyuyorum arada gözlerimi açıp saate bakıyorum kalkamaya çalışırken bir daha uyuyakalıyorum flan. Neyse böyle git-gelli bir uykudayken rüyaların içinde buldum kendimi. Gördüğüm bir kaç şeyden sonra tanıdık bir sokakta eve gidiyor olduğumu düşünürken birden bunun bir rüya olduğunun farkına varıyorum. Düşünce tarzı(kelimesi) aynen şu: " bu bir rüyaysa neden her istediğimi yapmıyorum." Bunun üzene yere eğilip çimlerden bir tutam ot koparmayı düşünüyorum ve aynen eğilp koparıyorum. -Bu bir deneme olsa gerek- Sonra da "ben neden uçmuyorum ki" diye düşünmüş olacağım ki ayaklarım yerden kesiliyor birden havalanmaya başlıyorum biraz yükseliyorm flan. Ve bu esnada özellikle bacaklarımda bir uyuşma hissediyorum derken orda film kopuyo. Benim için gerçekten çok illginçti. Daha öncede uçmuştum ama bunu rüyamı kontrol ederek yapmak bambaşka bir şey. "Ve insan her şeyi yapabileceğini keşfettiği anda neden aklına gelen ilk şey uçmak olur." Uyandığımda aklıma gelen ilk şey bu oldu.(ilki bunun nasıl olduğuydu.)
"Yapılabilecek onlarca şey varken neden uçmak?" Bunu düşünülmesi gerek. İnsanlık olarak hep bir uçma merakı olmuştur ama uçmak için okadar gereç icat olunmuşken ben neden hemn uçmayı getiriyorum ki aklıma. Bunu tekrar başarabirsem önceden bir yapılacaklar listesi hazırlasam iyi olacak. Birkaç kişiyle dürülecek hesaplarımız yok değil. Nasılsa kontrol bende olacak. Di mi ama ne hemen uçuyosun...

Böyle mevzuyu metnin gelişme bölümünde pat diye bırakıp gitmek tam benlik aslında ama bu rüyamı bırakamadım. Yani bu kısmında sonra çok şey söylenebilir. Düşünsene! her şeyin senin kontrolünde olduğu bir dünya. Uçmak en basitlerindendi heralde.
Aklımdayken bunu da söyleyeyim; rüya alemimin bir kısmında da bir girişimcilik fikri geliştirdim, Trabzon'a Balon turizmini getiriyorum.:)

zaman boşluğumda..

Zaman ecele kurulu,
Kendime ölüyorum..
Soğukluğumda buz kestim..

Böyle oldukça karamsar gidecek gibi görünüyor. Neyse düz mısralarla gidelim bundan sonrasında.. Nedendir bilinmez bir sarhoş olasım var.. Bu arada "Soğukluğumda buz kestim" dizesi mecazlığının yanında gerçek anlamlılığın da ta kendisi şu dakikalarda. N'oluyor yahu şöyle sırdan cümleler kuramaz oldum. Şu blog yüzünden midir nedir? hep bir anlamlılık arayışı var satırlarda. Bak bunda bile savruklaşamıyorum. Yazdığım beni ilgilendirir nihayetinde nedir bu çaba? Sanki yazmak bir amaç uğrunaymış gibi. Yapacak bişey yok'ların ardından kendi kendimeliğimden başka bi'şey değil aslında bu. Sadece sarhoş olmak istiyorum. Totomun donmasını biraz hafifletecek vucut sıcaklığını sağlamak için mi? nedir bilmiyorum. Yoksa ayyaş falan değilim. Hatta bu kategorinin çok uzağındayım ki zaten iki bira alacak maddi rahatlığım bile yok hani. Şimdi baktığımda maddi varlığıma şöyle.. bi'dk.. Heh tam olarak 7.55 liradan ibaretim. 50 lira kadar borç, 21.96 lira ödenecek su faturası, 50 lira ev sahibine takılmış kira tutarı da cabası. Evet bende içme isteği uyandıran bu maddi bokluk olabilir. Ama insan maddi problemlerine içemiyor işte. Bu durumda parası olan depresif aşık olmak tercih edilebilir gibi.
Zamanımın revaj tabiriyle "her neyse.." diyip geçiyorum bunları.. Yine savrukluğumdan uzaklaşmış mı oldum ne. Amaç savrukluk olmalı. Bunun felsefi bir tarafıda var hani yeni çağ romantiklerinin tavrına yakın bir yaşam tarzı. Benim için bir yaşam tarzı olduğu düşüncesine kapılınmasın tabi. Benim savruklukla yaşayamak gibi alternatifim bulunmuyor. Hayat bırakır mı ki yakamızı? -bırakmaz- Ama yapmam gerekenler varken zaman boşluğuna bırakarak hayattan çekiyorum kendimi. Ya da öyle olduğu varsayımıyla zaman geçiriyorum. "yapmam gerekenler varken" dediğim an olayın büyüsü bozuluyor tabi. Bu saf gerçeklikten uzklaşmak okadar kolay olmamıştı halbuki..........

Hi şunuda belirteyim, gözden geçirirken farkettim esgeçmişim. Maddi durum net tutar tespitini yaparken çekmecemi altüst ettim. Hani hizmetimizi eda ederken hiçbir fedakarlıktan sakınmıyoruz. Her şey sizin için.:))

planlar planlar..

bir pes gecesinden sonra öğle sabahında afyonu tütünle patlatılan bir an itibariyle kaleme alınan bildirimdir...  (beni umut vadetmeyen düşüncelere götüren düzensizlik düzeninin süregelmesi meselesinin hala sürüp gittiğini sezinliyor olmanın  dürtüsüyle...)
bir özeleştiri yapmak gerekirse şimdiye kadarki süreçte.........
- anlık düzgün cümle kuramama durumumu müziğe yorarak ritim değişikliğine gittim( Bana gelmez by Yandığı Kadar) ama bu cümleyi kurarken de güçlüklerin devam etmesi bu düşünceyi de çürütmüş oldu -
                                                                                        ..........planlar dahilinde sürüp güden bir hayat ritmi tutturabilmiş değilim. belki bu yüzdendir ki kaybettiğim ritmi müzikle yaşamaya çalışıyorum. her neyse bunu cok dillendirmek istemiyorum aslında. bir şeyleri değiştirebilceğini bilisem saattlerimi ayırabilrdim gerçekten. ama hiç gerek yok. bu bölye gelmiş böyle sürüp gidecek bir hayat akışı...

4 Oca 2012

mükemmeli aramak mı?

bu final sitresinin tarifini anlatacak bir kelime bulmakta güçlük çekiyorum. nasılsın gibi iyi niyetli sorulara verecek bir iyi ya da kötü gibi cevapta tereddütler yaşadım diyebilirim. bir yıkılmışlık ve çaresizlik psikolojiyle girilen sınav sonrası bütün insiyatifin hocanın insafına kalmış olması ayrı bir boktan durum. düşünülmesi bile sinir bozucu bir etken oluşturmakta. ve zaten cümle kurmakta bile güçlük çekerken bu sinir sillesine hiç bulaşmasam daha iyi. asıl bahsetmek istediğim bu da değildi aslında.. -geçmişte hatırlanacak bir durum bildirisi olsun-

bahsetmek istediğim keyifli bir gece sohbetinde mevzubahis olan konu üzerine bir kaç cümleden ibaret olacak. efendim kız arkadaş muhtemel güvey adayının sıfır hatalı bir üretim olması aryışındaymış. o en doğru insan olcakmış, her durumda ona saygı duyulmasını sağlıyacakmış, dediği dedik olcakmış.. vs... hani bi'yer de hak verirsin gençtir istek, beklenti, arayışları yüksek olacaktır. tabi bununla kalsa. çelişen durumlarda sözkonusu. efendim hem dominant karakter olcakmış hem istenileni yapcakmış. biraz maço olcakmış eh birazda boyun eğen falan filan. hani ben bu noktadan sonra dur! dedim. pardon sen neyin kafasında yaşıyosun gibisinden çıkışlar yapma isteğim gelse de kendimi dizginlemeyi başaradıktan sonra. nasıl yani? neden mükemmel olmak zorunda bu şahıs? her insan gibi hatalar yapabilir olması normal değil mi? hatalarıyla sevilemez mi?... -sesizlik- bir kaç kem-küm cevaptan sonra ben sorularımla başbaşa kalırken kız familyasını şu istekleri kapsamında anlamlandırmaya çalışma çabalarımın ne yazık ki yetersiz kaldığını gördüm. belki uyku sersemliği belki kafa yoğunluğundan. ama eminim bu benden kaynaklanan bir durumdur! anlamlandırabilen canlılar vardır..

içindeki yalnızlık durumumla biraz fazla mı? abarttım acaba düşüncesinde olsamda şimdi haklıyım arkadaş. "kusura bakmayın mükemmeli aramak biraz imkansızlıktır.." cümlesi ve soru işaretlerimle bu konuyu burda rafa kaldırıyorum. hayırlı işler bol kazançlar efendim....

3 Oca 2012

bir geyik..

sabah sabah böyle bir diyalog paylaşımında bulunasım geldi :D -tipik bir boş gezenin boş kalfalığı-
...........



nakks#                 napon la

                köftohor?

                lan yatalak oldun çık şu yataktan artık

                :D
amonyk#                 :D

                bel agrısına iyi geliyo :d
nakks#                 iyi kalkma ozamn

                kış uykusuna mı yattn mk

                :D
amonyk#                 daha beter :d

                bi uyku ne oldugunu bilmiyorum bi ruyaya kapıldım gidiyorum ole :D
nakks#                 yazet kimse yaşamın aslında bir rüya olamıcağını ıspatlayamaz
amonyk#                 :D
nakks#                 yazet=zaten
amonyk#                 anladım :D

                iki saat onu dusundum ben de :d çok psikolojik bi açıklama ama farzet mi zaten mı çıkaramadım :D
nakks#                 tmm

                ikiside anlam anlamsızılığına yol açmıo yazet

                :D
amonyk#                 hadi lan farzet oluhnda anlatım bozuklugu oluyo .:D
nakks#                 farzet... die koyunca anlam bütnlüğü sağlarsın işte

                noktayıda ben mi koyim

                :D
amonyk#                 o kadarına zekam ermiyo :D sen cumleleri 6 boyutlu kuyon ben o kadar ilerleyemedim :D 

                o yu da gorebilmişssindir heralde :D 
nakks#                 o kadarına zekam ermiyo

                :D
amonyk#                 6 boyutlu yazmasını biliyon am a :D

                okumaya gelince cıt yok :D
nakks#                 am a okadrda değil

                :D 
amonyk#                 oooooooo kadar :D 

                6 boyutlu oooo kadar oooo yu tek gorumuyormussun :D

                var mı bole bişi ya :D 
nakks#                 okada oooooo olduğunun sen farkında mısn

                :D 

                o=orospu ??
amonyk#                 tamam ben biraz fazla koymusum :D 
nakks#                 yada sana biraz fazla koymuşlar :D 
amonyk#                 yani bişi diyemiyorum nakks# halt ettin :D 
nakks#                 o kadar mı yani

                :D

                nese bu derin bi konu

                o biyerde üçüncü tekil şahsa dayandığı için

                genş bi kavram

                daha genş bi zamnada ele alınmalı

                ve aslında hiç bir zaman diğerinden daha genş ya da dar olamaz

                ama nese

                :D 
amonyk#                 hiç bi bok anlamadım :D

                yine bağladın nakks# iyimisin :D
nakks#                 her zamnki standartımdayım

                biraz tütün fazlalığım olablr sadece

                :D 
amonyk#                 yarın dersin yok mu senn

                geçen hafta da gitmedin bak kalıcan kesin bırak şimdi standartlıgı
nakks#                 ...........
                bu yazının dökümünü biyerlerde paylaşıp insanların kafasında
                neyin kafasında yaşadığımıza dair soru işaretleri   bırakmalısın
                         :D 
amonyk#                 falan tutun fazlalıgını :d
nakks#                 :D
amonyk#                 uyuuu :D
nakks#                 ders andan ne cıkardığndır

                burdan  kalamıcağımza

                göre

                bi sorun yok

                :D 
amonyk#                 :D
                           içtin mi lan :D 
nakks#                 yok standartım saptı

                bu fazla tütün fazlalığından hep

                mk

                :D 
amonyk#                 :D o zaman standrta getircek bi şeyler yap standart haline razıyız :D 
nakks#                 burdan çıkacak ders

                nedir

                ?
amonyk#                 bilmiyom :D 
nakks#                 aç tavuk buğday ambarındayken yeni mahsül eskiyi aratabilr :D 
amonyak#                 aynen bu iyiydi :D 
nakks#                 burda sen tavuk oluyosun yalnız

                :D 

                hatta senin duruma göre kuluçkada diyeblrz

                yumurtandan ne çıkacağı merak konusu

                :D 
amonyk#                 sen ne umuyorsun
nakks#                 bugün bana sabah 18.23 sularında oldu

                :D 

                yani daha öğledeym

                :D

                akşam olsun uyurz
amonyk#                 tamm ben yatıyorum :D
nakks#                 sen hep yatıosun yazet mk

                :D

                tm lan kitap okıcm bende

                zıbar

                :D 




nakks#                 hey kadim dost..
amonyk#                 Söylee ?
nakks#            
               vakit çok gece güneş ufkumuzdan uzak.. postalları çekip meydanlara akmak gerek.. güneşin yükselmek için badallara ihityacı var.. kuş sıçtı hareket zamnı......





böyle bir saçmalıktır süregelmiş işte naparasın insan psikolojisi!(:D)

beyaz sayfa

      bu benim ilk beyaz sayfam. bir miktar borçla aldığım ilk şey olan monte carlodan çektiğim ilk dalı ciğerlerime dolarken karamsarlığımdan sıyrılmaya yakın olarak görmeye yakındım kendimi.. bu sabah nerdeyse unuttuğum diğer blog sayfalarımdan bi'tanesindeki intihar başlıklı yazıma gelen yorumdan sonra diğer yazılara da bir göz attım. onalara kıyasla karamsarlıktan sıyrılmaya yakın olduğumu söyleyebilirm kendime. -peh iki nefeste bitti bu da. ben mi onu tükettim o mu beni? muamma..-
    yorgun bir gün mü geçirdim ne? omuzlarımdaki ağırlığı tarif dahi edemiyorum. genel bir yorgunluk hali de olabilir.. final sürecinin psikolojik yıpratması da...

2 Oca 2012

gece gece..

gecenin ilerilemeye devam eden bu ilerlemiş saatlerinde nerden elim vardıysa tadımı kaçıracak bir şeylere seyirdi gözüm. hani bazen değer verdikleriniz tarafından anlaşılmamış olmanın verdiği bir yerli yersiz hüzün gelir. öyle bir şey. ne zaman görsem böyle bir karalar bağlayasım gelir, bir süre gitmek bilmez benden. anlaşılmayı beklemek için de çok geç. neyse... değer vermişlik böyle başlı başına bir sorun haline gelmemiş olsa belki değer vermek konusunda bu denli tutuculuk götermezdim şimdilerde. değer vermek güzel şeydir de zaten. her neyse bu konuyu çok fazla uzatma taraftarı değilim. gerçi hiç açma taraftarı da değildimya, karalamış bulundum bikere. her neyse..
'her neyse'leri de pek sevmem aslında bi geçiştirme hali sezdirir. bu gece geçiştirilmeli belki. bu gece böyle olsun. her neyse..

not: bu planda olmayan bir yazı olmuş olmasına karşın anlık durum bildirisi olarak yazı dizisi oluşturma hedefine ufak bir katkı olmuş olsun.. (neden belirttiysem artık :))


ve..

burası çok sade göründü bana şöle biraz renklendirim dedim.. :) ama bu tablo gerçekten üzerinde konuşulup düşünülecek cinsten bir şey. dikkatle bakıldığında üzerindeki başka insan figürleride görülebiliyor. iki figür öne çıkmasına karşın bence oldukça kalabalık bir resim bu. belki sanatkarı yalnızlıkların içindeki kalabalık kişiliklere değinmeyi düşünerekten sallamıştır fırçasını. şimdi sanatkarını hatırlayıp ismini anaraktan onure edemiyorum beni bağışlayın.
bu kabak resmini neden attım buraya bilmiyorum. bir zamanlar bir arkadaşa kapak yapma amacında kullanmıştım öyle kalmış pcde :)  başka kabaklı bir fotoğrafta beni etiketlemiş vatandaş. "ben kabak mıyım nan?" itirazlarına karşı "aha kanıt var!" gibi anlamlandıramadığım bi yanıt vermişti. bunun tartışmasının anlamsızlığı üzerien onun gittiği yoldan gidip yapıştırmıştım.. "aha sende busun nan! aha da kanıt.."

1 Oca 2012

başlangıç olsun..

nasıl başlamam gerektiği hakkında pek fikir sahibi olamayaraktan başlıyorum hadi. aslında birkaç belirlediğim gidişatlar olmuştu. onlardan bahsedebilrim pekâlâ. bu yazı dizisi olmasını hedeflediğim bağlantıda olabildiğince devrik olmayan, yavan ve depresiflikten uzak cümleler sarfetmeyi düşünüyorum. paylaşımlarıyla beni sıradan düzyazıya teşvik eden blogdaşlarıma burdan teşekkürlerimi iletiyorum.(her nekadar varlığımdan haberleri olmayacak olasada.)
evet bu yıl başı gecesinde başka işim yokmuş gibi oturdum saatlerce blog yazılarını okudum. yazmışlarda yazmılar.. neredeyse her okuduğum yazıdan sonra bir şeylere geç kalmışlığım içime oturdu. şimdi bunu kaleme almamdaki etkenlerin başında gelir bu. başka bir işim yokmuş gibi dedimde yani evet başka bir işim yoktuda aslında. yapılması gereken çalışmalar, çalışılması gereken finaller dışında yani. nedense bu yeni bişeylere başlama hevesim hep olmadık zamanlarda gelir. derslere en çok vakit ayırmam gereken zamanda saatleri buraya dökmek bana nasıl yansıyacak bilmiyorum. şu geçkalmışlığımın açığını kapatmayı önemsiyorum hani buna değer. öyleki farkında olmadan beni buraya teşvik eden blogdaşlarımın dinlediği şarkıları dinliyorum. mutlu, hüzümlü, karamsar, umutlu parçalar... en çok da mutlu ama :) yalnızca şarkılarda değil okuduğu kitaplar izlediği filmler yapılacaklar listemde yerini aldı.
'mutlu' kelimesini daha önce hiç bukadar önemsememiştim. okadar kullanılmış ve aranan olmuş ki bana da bulaştı sanırım.. ve bu onla özdeşleştirdiğim bir kelime olduğu için artık sanırım her teleffuzunda onu hatırlıyacağım. o bunu bilmiyor. bilmeyecek. neyse mevzuda bu değildi zaten. konunun ucunu kaçırmayalım.
konu: 2012, yeni başlangıçlara ufak adımlar...

şöyle bir baktığımda ilk hedefe ulaşma açısında fena sayılmaz diyebilirim sanırım. devrik olmayan ve karamsarda olmayan, yavan, oldukça sıradan ve anlaşılır cümleler..